Spor Denilince Futbol; Olimpiyat ise Güreş ve Halter’den İbaret
x
Buradasınız >> Ana Sayfa HABERLER & MAKALELER Genel Ahmet TALİMCİLER Spor Denilince Futbol; Olimpiyat ise Güreş ve Halter’den İbaret

Spor Denilince Futbol; Olimpiyat ise Güreş ve Halter’den İbaret

rio-olimpiyat-oyunlari-kadin-futbol-maclariyla-basladi

Ahmet Talimciler- 22 Ağustos 2016 Başlık provoke edici gelebilir ancak ülkemizdeki durumu belirtmesi açısından buna çok sayıda onay geleceğini düşünüyorum.

Sporun sadece futboldan ibaret olarak algılanması hususunda çok sayıda örnek verebiliriz ama sadece işin naklen yayın boyutlarına sahip olan televizyonlar açısından bakmak bile yeterli olacaktır. CİNE 5 ile başlayan, TELEON ve DİGİTÜRK ile devam eden naklen yayın serüveninde izle-öde sistemi üzerine kurulu olan bu kuruluşların ana hammaddesi futboldur. Halen naklen yayın haklarını elinde bulunduran DİGİTÜRK öncesindeki iki yayın kuruluşunun da naklen yayın ihalesini kaybettikten sonra hızla küçüldüğünü ve sonunda ortadan kalktıklarını biliyoruz.

 

Yani işin belgesel, film, dizi, müzik kanalları üzerinden pazarlanması futbol olmadığı durumlarda ayakta kalabilmeyi garanti etmiyor. İkinci örneğimiz ise 2000 yılında Galatasaray’ın UEFA kupasını almasının ardından tüm gazetelerimizin baş sayfalarından bu tarihi başarıyı kutlamalarıdır, geçtiğimiz yıllarda voleybol, basketbol kadın ve erkeklerde benzer tarihi başarılar elde edilmesine karşın medya aynı tepkiyi vermemiştir. Hastalıklı bir futbol sevgimiz olduğunu ve futbol ile kurmuş olduğumuz gönül bağının da kazanma/başarma odaklı olduğunu da belirtmeliyim.

 

Türkiye’de sporun kuruluşundan itibaren bugün üç büyükler olarak adlandırdığımız Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin(kuruluş yıllarına göre sıralanmışlardır) futbolun lokomotifliğinde spor örgütlenmesinde büyük pay sahibi olduklarını görüyoruz. Futbol her dönem bu topraklarda sporun bir dalı olmasına karşın onun önünde ve ötesinde bir yere konumlanmıştır. Özellikle 1980 sonrasında futbolun siyasal anlamda daha fazla kullanışlı bir alan olarak görülmesinin ardından futbola atfedilen önem ve ayrıcalık da artmıştır. Özel televizyonların yayın hayatına başlamasının ardından futbolun gündelik hayat içerisinde daha kolay görünür hale gelebilmesinin yolu açılmış ve futbol yayınlarının saatinde büyük bir artış meydana gelmiştir. Liglerin başlaması ile birlikte Cuma gününden başlayarak Cumartesi, Pazar, Pazartesi günlerine yayılan dört günlük maç tartışmaları ekranlarda yer kaplamaya başlayacak. Bunun yanı sıra UEFA Şampiyonlar ligi ve UEFA Avrupa ligi karşılaşmalarının başlaması ile birlikte Salı-Çarşamba ve Perşembe günleri de naklen yayınlara ve tartışmalara dahil edilecek. Bir başka ifadeyle haftanın her günü futbolun olduğu bir programa denk gelme ihtimaliniz fazlasıyla mümkün olacak. Bu yazıdaki asıl amacım futbolu ve futbola dönük ilgimizi/ilgisizliğimizi tartışmak değil, halen sürmekte olan olimpiyatlar üzerinden rakamların ışığında ülkemizdeki spor kültürüne ilişkin çıkarsamalarda bulunmak.

 

Rio 2016’ya katılıncaya kadar ülkemizin olimpiyatlarda kazanmış olduğu toplam madalya sayısı sadece 90 ve bu madalyalardan 2 tanesi de doping nedeniyle geri alınmıştır. Bu madalyaların dağılımına baktığımızda ilk sırada 28 Altın, 16 Gümüş ve 14 Bronz madalya ile Ata sporumuz olarak isimlendirdiğimiz güreş yer alıyor. Naim Süleymanoğlu’nun ülkemiz adına yarışmaya başlaması ile birlikte hareketlenen Halter ise 8 Altın ve 2 Bronz madalya ile ikinci sırada yer alıyor. Bu iki spor dalının toplamda 68 madalya ile kazanmış olduğumuz madalyalarımızın yaklaşık %80’lik kısmını oluşturduğunu görüyoruz. Taekwondo 1 altın, 3 Gümüş ve 2 Bronz madalya ile üçüncü sırada yer alırken, Atletizm 3 Gümüş ve 2 Bronz madalya ile dördüncü sırada, Boks 2 Gümüş ve 3 Bronz ile beşinci sırada iken son sırada ise 1 altın ve 1 Bronz madalya ile Judo bulunmaktadır. Kazanılan 90 madalyanın sadece 10 tanesinde kadın sporcularımızın kürsüye çıktıklarını ve onların da 2 tanesinin madalyalarının doping yaptıkları gerekçesiyle geri alındığını hesaba kattığımızda ülkemizin pek çok alanında olduğu gibi sporumuzda da ‘kadının adı yok’. 2016 olimpiyat oyunları sürerken ülke olarak yine başarı/madalya üzerinden konuşma ve Rio’daki eksiklikler üzerine ‘biz çok daha iyisini yaparız’ demeye başladık. Son on yıl içindeki ekonomik gelişmeleri göz önüne aldığımızda belki çok daha iyi spor tesislerini-son dakikada da olsa-hayata geçirmeyi başarırdık. 2020 olimpiyatları için yarıştığımız Tokyo’yu bile bu açıdan alt edebilirdik ancak iş, spor kültürü ve olimpiyatlardaki yerimizi karşılaştırdığımızda onların çok gerisinde olduğumuzu da yine rakamlar söylüyor. Tokyo 1964 olimpiyatlarına da ev sahipliği yapmış ve bu oyunlardaki madalya sıralamasında ABD ve o dönemin SSCB’sinin ardından üçüncülük kürsüsünde yer almıştır. Bugüne kadar 130’u altın olmak üzere toplamda 398 madalyası bulunmaktadır ve bu madalyalar yüzme, atletizm, jimnastik, voleybol, binicilik, eskrimin de aralarında bulunduğu pek çok farklı spor dalında alınmıştır(Rakamlar konusunda sevgili dostum Bülent Tunga Yılmaz’a çok teşekkür ederim). Rio 2016’da 12 altın, 8 gümüş ve 21 bronz toplamda 41 madalya ile altıncı sırada yer alırken, ülkemiz 2 gümüş ve 4 bronz madalya ile altmışıncı sırada yer almaktadır. Sporcularımızın kazandığı 1 gümüş ve 1 bronz madalyanın arkasında ise devşirme sporcularımızın bulunduğunu da vurgulayalım. Ülkemizin her fırsatta 79 milyonluk nüfusu ile övünmesine karşın olimpiyatlarda mücadele edecek sporcu yetiştirme konusunda sıkıntılar içerisinde olduğunu yine rakamlar ortaya koyuyor. Bunu kapatmak için Yüzme’deki sporcularımızın %50’sinin, Kano-Judo ve Halter’dekilerin %25’inin devşirme sporculardan oluştuğunu, Atletizmdeki 31 sporcumuzun 16 tanesinin yani %50’den fazlasının devşirme olduğunu görüyoruz. Öte yandan Masa Tenisi ve Kano’da bu oran %100’e çıkıyor. En ilginç oranlardan bir tanesi ise hiç kuşkusuz %14.28 ile Güreş’te. Devşirme sporcu meselesi içinde bulunduğumuz dönemde tamamen reddedilebilecek bir durum değil ama buna karşın belirli kriterleri göz önünde bulundurmak ve alttan geleceklere yol gösterebilecek sporculara ihtiyacımız var.

 

Yüz üç sporcu ile katıldığımız Rio 2016 oyunlarında 17 yaşında Mete Gazoz ve Tutya Yılmaz gibi gençlerin varlığı ‘enseyi karartmamız’ için önemli birer umut ışığı. Buna karşın şişirilmiş sporcu istatistikleri ve sporu, spor kültürünü anlamaktan ve hayata sokmaktan uzak devlet bürokrasisi ile bu işin olamayacağını da anlamalıyız. Topyekün bir spor kalkınmasına ihtiyacımız var ve bunun için tesis yapmaktan çok daha önemlisi sporcuları gündelik hayatın içerisinde bulup yetiştirmemiz gerekiyor.

 

Üç tarafı denizlerle çevrili, yılın altı ayı karla kaplı köylerinin bulunduğu bir coğrafi çeşitliliğe bir ülkeye sahip olmamıza karşın yüzme ve kayak gibi sporlarda hiçbir varlık gösteremiyoruz. Ata sporu olarak nitelediğimiz güreş bile artık üstün olduğumuz bir alan değil. Halbuki ilk olimpiyat madalyasını kazandığımız 1936 Berlin olimpiyatlarından 1972 yılındaki Münih olimpiyatlarına kadar kazanılan 42 madalyanın 41 tanesini güreş’ten elde etmişiz. Arada sadece 1948 Londra olimpiyatlarında Ruhi Sarıalp’in üç adım atlama dalında bronz madalyası var. O tarihten Rio 2016’ya kadar ise güreş alanında kazandığımız madalya sayımız sadece 17. Rakamların göstermiş olduğu gibi güreş sporunda da işler istediğimiz gibi gitmiyor. Yapısal anlamda ülkemizde sporun ve spor kültürü kavramlarının yeniden ele alınmasının yanı sıra ileriye dönük olarak nelerin yapılabileceğini madalyalara/başarılara takılmadan şimdi çok daha fazla konuşma zamanıdır. {jcomments on}

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  3533  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Prof. Dr. Ahmet Talimciler Perşembe, 25 Kasım 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

futbolekonomihakkimizdabanner2

esitsizliktanitim

aksartbmmraporbanner

Yazarlarımızın Son Yazıları

Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Murat  Başaran
Murat Başaran
Mete İkiz
Mete İkiz
Hüseyin Özkök
Hüseyin Özkök
Ömer Gürsoy
Ömer Gürsoy
Neville Wells
Neville Wells
Kenan Başaran
Kenan Başaran
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Lale Orta
Prof. Dr. Lale Orta
Müslüm Gülhan
Müslüm Gülhan
Tuğrul Akşar
Tuğrul Akşar
Av. Hüseyin Alpay Köse
Av. Hüseyin Alpay Köse
Doç. Dr. Recep Cengiz
Doç. Dr. Recep Cengiz
Dr. Ahmet Güvener
Dr. Ahmet Güvener
Av. Arman Özdemir
Av. Arman Özdemir
Dr. Tolga Genç
Dr. Tolga Genç
Tayfun Öneş
Tayfun Öneş
Dr. Bora Yargıç
Dr. Bora Yargıç
Alp Ulagay
Alp Ulagay
Dr. Sema Tuğçe Dikici
Dr. Sema Tuğçe Dikici
Prof. Dr. Fuat Tanhan
Prof. Dr. Fuat Tanhan

Kimler Sitede

Şu anda 1110 konuk çevrimiçi

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 52919942

raporlaranas

kitaplar aksar

1

futbol ekonomi bulten

fesamlogobanner

ekosporlogo


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

futbolekonomisosyal2

 

sosyal1