Şair Ruhlu Kramponlar
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Genel Lale ORTA Şair Ruhlu Kramponlar

Şair Ruhlu Kramponlar

                 

Dr. Lale Orta – 16.01.2012 Lefter Küçükandonyadis, 9 Ekim 1963 tarihinde Ankara Ondokuz Mayıs Stadı’nda oynanan Türkiye-Romanya maçında milli formayı 50. kez giyerek altın madalya alan ilk Türk futbolcusudur. Türk futbolunun efsaneleşen isimlerinden biri olarak yurtiçinde ve yurtdışında başarılı futboluyla ün yapmıştır.

 Golcülüğünden ötürü “Ver Lefter'e, yaz deftere” sloganı onun için yazılmıştır. Türkiye’nin, dünyayı şaşırtan 3-1’lik Macaristan galibiyetinde iki gol atarak, Türk Futbol tarihinde altın sayfa açılmasında önemli bir rol üstlenmiştir.

 

Türk Üniversitelerinde 1960 öncesinde, en az beş yıl profesörlük yapmış ve bilimsel çalışmalarıyla kendini tanıtmış öğretim üyeleri arasından seçilerek bir kürsünün yönetimiyle görevlendirilen kimselere verilen “Ordinaryüs” unvanı, futboldaki eşsiz ustalığından ötürü O’na şık bir şekilde yakıştı(rıldı.). Lefter Küçükandonyadis ile ilgili yazılmış şu iki cümle, O’nun nasıl bir futbolcu olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor: “Futbolu, Mona Lisa’nın tebessümüne benzer. Fevkalade bir şeydir; ama ne olduğunu anlatamazsın”.  O, “Çamur deryası bir zeminde, balet kıvraklığıyla top oynayabilen; toprak sahada ayaklarıyla şiir yazan bir usta” olarak anlatılıyordu. 

 

1955 yılında Milliyet Gazetesinin ilk defa başlattığı ve okurların oylarıyla seçtiği yılın sporcusu anketinde 3. olduktan sonra, “Murat Güler’in birinciliğine ve Mustafa Dağıstanlı’nın ikinciliğine en çok sevinenlerden biri de benim”  diyerek sportmenliğini ve rakiplerine olan saygısını göstermiştir. Ayrıca, futbolun dışındaki spor dallarına, vatandaşların gösterdiği ilgiden duyduğu memnuniyeti belirterek, Manş’ı geçen ilk Türk yüzücüsü Murat Güler’le, 1954’te Tokyo’da serbest stil güreşte 57 kiloda namağlup ilk dünya şampiyonluğunu elde eden Dağıstanlı’nın başarılarından övgüyle bahsetmiştir. O, başarılarının yanı sıra, sportmenliğiyle de herkesin gönlünde taht kurarak, 1956 yılında ve sonrasında bir çok kez “Yılın Sporcusu” olma unvanını kazanmıştır.

 

9 Ekim 1963 tarihinde, “Haydi Ordinaryüs” başlıklı Milliyet Gazetesi’ndeki Nurhan Aydın’ın yazısında, Lefter’e “Ordinaryüs” lakabının takılma öyküsü şöyle anlatılmıştır:

“Tam 10 sene evveldi… Mithatpaşa Stadı’nın şeref tribünü altına düşen sıralardan gür bir ses yükseldi. “HAYDİ ORDİNARYÜS”.

Mithatpaşa Stadının insanları zamanla bu sese alıştılar, zamanla bu sesi aradılar. Gür ses, Lefter’in oynadığı her maçta stadın üzerinde yükseliyordu. “HAYDİ ORDİNARYÜS... HAYDİ ORDİNARYÜS”.

Artık Lefter’in ismi Ordinaryüs’tü. Gerçi ona Profesör diye bağıranlar da oluyordu. Ama Ordinaryus sözü daha çok tutmuştu.”

Lefter’e Ordinaryus lakabını takan kişi matbaacılık yapan Manol Taylan’dı ve Lefter’i Taksim’de oynadığı günlerden beri seyrediyordu. Müthiş bir Fenerbahçe taraftarı olan Manol, Lefter’e niçin Ordinaryüs dediğini şu iki soruda şöyle atlatıyordu:

-Lefter’e niçin Ordinaryüs diye bağırıyorsunuz?

Ordinaryüslük ilmin en yüksek payesidir. Lefter’in futbolu bir ilimdir. Seyircilere oynarken futbolu anlatır, futbol ilmini öğretir. Lefter işte bunun için Ordinaryüs. Türk futbolunda Lefter’in çıktığı zirveye bundan sonra kim çıkar bilemem.

-Lefter,  sesinizi işitince ne yapıyor?

Adeta bekler, kulağı bendedir. “Haydi Ordinaryüs” diye bağırırım. Sahada fazla işi yoksa döner bakar, tebessüm eder ve oynar futbolunu.

 

Lefter, Türk futbolunda en fazla lakabı olan futbolculardan biriydi. İşte bunlardan bazıları ve isim babaları:

Coşkun Özarı:“TAKİ” derdi.

Can Bartu: “KOKO” diye çağırıyordu.

Ahmet Berman’a göre Lefter’in adı “TOKİRYOS”du.

Sol bek Avni Kalkavan Lefter’e “BURUN” diye takılırdı.

Şeref Has maçlarda Lefter’den pas isterken: “LEFTERAKİ” diye bağırırdı.

Bunların dışında Lefter’e; “İhtiyar”, “Kurt”, “Profesör” denirdi…

Ama bir zamanlar Lefter’in takım arkadaşları arasında ismi “AĞABEY”di.

 

Futbol otoriteleri de Lefter’den övgüyle bahsediyordu:

“Gündüz Kılıç: Fevkalade bir futbolcu. Çalım, şut, pas, oyun zekâsı, hırs kısaca mükemmel bir oyuncu için gereken her şey var bu gençte. O bir virtüöz.

Fikter Kırcan: “Bence en büyük futbolcu O”. Bizden evvelki nesilleri gördüm. Bizimle beraber olanlar ve bugünküler. Açıkça itiraf edeyim, bence Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu Lefter’dir.

Eşfak Aykaç: Halkın, adını Ordinaryüs’e çıkardığı Lefter’i, Milli Takıma seçerken bir saniye bile düşünmeden seçtim.”

 

09.10.1963 tarihli Milliyet Gazetesi’nde Namık Sevik, “Bir devin hayatı” başlıklı yazısında Lefter’in hayat hikâyesini şöyle özetliyordu:

“Lefter’in hayatı birkaç satır, birkaç sütun, hatta birkaç sayfa içine sığamayacak kadar zengindir. İşte bu hayat hikâyesinden bazı noktalar…

  • İlk sevgilisini terk etmesinin bir tek sebebi vardı: Futbol… Bütün vaktini futbola veriyor ve Gina’sına gidip, elele çamlıkta gezecek vakit bulamıyordu. O tarihte yaşı 10-11’di.
  • İlk işinden kovuluşunun bir tek sebebi vardı: Futbol… Gümrük komisyoncusu olan ağabeyinin yanında çalışırken her gün kaçıp çift kale maç oynardı. Eniştesi elinden tutup O’nu babasına teslim ettiğinde 12 yaşındaydı.
  • İkinci işi su tesisatçılığıydı. Ustası da diğer eniştesiydi. Lefter bu işi sevmişti ve eniştesi bu sebeple ona ara sıra top oynaması için izin verirdi.
  • İlk takımının adı Fenerbahçe’ydi. Hayır bildiğimiz Fenerbahçe değil, ilkokulda arkadaşları arasında kurdukları Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş adlı üç takımdan biri.
  • Öğretmenlerinin sevmediği adamdı. Tembellikten değil, yaramazlıktan bıktırmıştı hepsini. Fakat ilkokulu hiç sınıfta kalmadan bitirdi.
  • Büyükada Kumsal adlı mahalle takımının as’ı olduğu zaman 13 yaşındaydı.
  • Beyoğluspor’un tanınmış beki Panini, küçük kardeşi Lefter için “O oynarsa ben oynamam” diyerek Büyükada karmasına girmesine engel olduğu zaman “Lefter” henüz 14’ünü bitirmemişti.
  • Aynı Panini, askerliğinden sonra onu Beyoğluspor’a almak için çok uğraşacaktı.
  • İki büyük ölüm tehlikesi atlattı: Biri 1943’te Diyarbakır’da geçirdiği öldürücü sıtma yüzünden, diğeri 1951’de İtalya-Fransa arasında geçirdiği feci bir trafik kazasında oldu.
  • İlk defa omuzlara alınmanın keyfini 39 derece ateşle ve henüz 14 yaşında iken oynadığı bir Büyükada-Burgaz maçında tattı.
  • Hayatında iki defa sahte lisansla futbol oynadı: Birincisi 1942 yılında Taksim formasıyla, diğeri 1945 yılında Diyarbakır karmasında.
  • 1942’de birçok genç askere alınınca, Taksim takımı hemen hemen tamamen orduya katılmıştı. Lefter 18’ini doldurmamıştı ve ona bir lisans uyduruldu.
  • 1945’te Türkiye Futbol Birinciliğine katılan Diyarbakır karmasında Lefter’i oynatmak istemişlerdi. Oysa askerlerin futbol oynaması yasaktı. O’na bir şalvar ve kasket giydirdiler. Mersin’de Hatay’ı 1-0 yenen Diyarbakır karmasının golünü ufak, tefek Zülfo adında bir delikanlı yapmıştı: Bu Lefter’den başkası değildi.
  • Adalarda meşhur olan Lefter’i henüz İstanbul tanımadan Doğu Anadolu tanımıştı. Askerliğini yaparken yer aldığı askeri takımlarla ve Diyarbakır karması ile 3 yıl maç yaptı. Her maçta mutlaka gol attı.
  • Futbol hayatı boyunca ilk parayı, oynadığı ilk resmi takımından Taksim’den aldı: Maç başına ödenek olarak 25 kuruş.
  • 1947’de bütün takımlarda gizli profesyonelliğin alıp yürüdüğü bir tarihte Lefter, Fenerbahçe’ye ayda 50 lira ile transfer oldu.
  • 1951’de Fiorentina’ya giderken de o tarihe kadar herhangi bir Türk futbolcusunun aldığı paradan daha fazla para aldı: 30 bin lira.
  • Bir sezon Fiorentina’da, bir sezon Nice takımlarında oynadıktan sonraki dönüşünde çok kimse “artık Lefter’de iş kalmamış” demişti. O günden itibaren tam 11 yıl futbol oynadı.
  • 23 Nisan 1948’de ilk defa milli formayı giydi ve milletlerarası ilk golünü Yunanistan kalesine attı.
  • 1954’de Almanya ile yaptığımız 7-2’lik dünya kupası maçında ilk defa “kaptan” oldu.”

 

Lefter Küçükandonyadis, 9 Ekim 1963 tarihli Milliyet Gazetesi’nde 50. Milli maçı ile ilgili şunları yazmıştı:

“Herkese teşekkür ediyorum… Tanıdığım, tanımadığım bu kadar insanın bana gösterdiği bu büyük ilgi elbette gözlerimi yaşartıyor. Bunu böyle kuru bir laftan ibaret teşekkür halinde bırakmamaya da kararlıyım. Bu maçta da bana gösterilen ilgiye layık olduğumu ispat etmeye çalışacağım.

Ellinci defa Ay-Yıldızlı formayı giymenin nasıl heyecan veren bir şeref olduğunu evvelce hiç düşünmemiştim. Bana çok defa milli maçlardan sonra gazeteciler ve başka dostlarım “En fazla heyecan duyduğun milli maç hangisidir?” diye sormuşlardır.

Şimdi aynı soruyu kendi kendime soruyorum. “Acaba en büyük heyecanı bu ellinci maçta mı duyacağım?”

Şüphesiz ki bu maçın havası benim için bambaşka olacak. Ama hiç duraksamadan itiraf edebilirim ki Ay-Yıldızlı formayı ilk giydiğim ve bu forma için ilk golümü attığım maç hala hayatımın en büyük abidesi olarak hatıralarım arasında yaşamaktadır. 1948’de Atina’da oynadığım milli maçtan bahsediyorum.

O günden bugüne kadar neler yaşadık… O gün bacakları titreyerek sahaya çıkan Lefter’e sen bu formayı 50 defa giyeceksin deseler, ne yapardı acaba?

Geriye baktığım zaman daima bugünkü halime ulaşmayı düşünen heyecanlı, arzulu bir adam görüyorum… İleriye baktığım zaman ise… Bu formayı taşımayı hak ettiği müddetçe onun hakkını vermeğe azmetmiş bir başka delikanlı var önümde.”

           

Bu; 4 yıl yaptığı askerlik hizmetiyle Vatan sevgisini gösteren bir Türk futbolcusunun, Altın Madalyayı hak edişinin öyküsüydü… Futbolun Fair Play ruhunun ve kurallarının temellerini o günlerde atmıştır. Alçak gönüllülüğüyle, milli takım aşkıyla, saygısıyla, yüce gönüllüğüyle, kişiliğiyle, futbolu şiir gibi oynayan ustalığıyla, adeta o günlerde FIFA’nın Fair Play ilkelerinin kitabını yazan insandı. Bugünkü futbolla ilgilenen herkese örnek olması dileğimizdir.

 

O, şair ruhlu kramponlara sahipti…

Bilim dünyasında Ordinaryüs’lük payesi kaldırıldı. Çünkü artık Lefter yok…

Hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

 

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  29343  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Prof. Dr. Lale Orta Pazartesi, 14 Kasım 2011.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

FutbolEkonomi , 2010 yılından bu yana futbolun ekonomik, finansal ve yönetsel boyutlarını mercek altına alan bağımsız bir bilgi ve analiz platformudur. 2005 yılında kurulan Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi (FESAM) ile aynı vizyon doğrultusunda faaliyet gösteren platformumuz, futbolu sadece saha içi bir oyun değil, çok katmanlı bir endüstri olarak ele alır.

 Hakımızda daha fazlası >>>


Yazarlarımızın Son Yazıları

Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Murat  Başaran
Murat Başaran
Mete İkiz
Mete İkiz
Hüseyin Özkök
Hüseyin Özkök
Ömer Gürsoy
Ömer Gürsoy
Neville Wells
Neville Wells
Kenan Başaran
Kenan Başaran
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Lale Orta
Prof. Dr. Lale Orta
Müslüm Gülhan
Müslüm Gülhan
Tuğrul Akşar
Tuğrul Akşar
Av. Hüseyin Alpay Köse
Av. Hüseyin Alpay Köse
Doç. Dr. Recep Cengiz
Doç. Dr. Recep Cengiz
Dr. Ahmet Güvener
Dr. Ahmet Güvener
Av. Arman Özdemir
Av. Arman Özdemir
Dr. Tolga Genç
Dr. Tolga Genç
Tayfun Öneş
Tayfun Öneş
Dr. Bora Yargıç
Dr. Bora Yargıç
Alp Ulagay
Alp Ulagay

Kimler Sitede

Şu anda 4146 konuk çevrimiçi

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 51345737

Raporlar FE Anasayfa

Spor Endexi

 

25/07/2025

Kapanış  
  BİST 100

10.642,60

-0,43

 bjk BJKAS

2,10

-2,33

 fb FENER

14,25

+1,14

 gs GSRAY

1,43

+5,93

 trabzon TSPOR

1,12

+0,90

   SPOR ENDEKSİ

2.606,94

+2,30

1

futbol ekonomi bulten

fesamlogobanner

ekosporlogo

GwuEgEJW4AAMRrc


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

futbolekonomisosyal2

 

sosyal1