Bahis Soruşturmalarında Üç Farklı Dünya: Türkiye, İngiltere ve ABD’de Masumiyet Karinesi
x
Buradasınız >> Ana Sayfa HABERLER & MAKALELER Genel Diğer Yazarlar Bahis Soruşturmalarında Üç Farklı Dünya: Türkiye, İngiltere ve ABD’de Masumiyet Karinesi

Bahis Soruşturmalarında Üç Farklı Dünya: Türkiye, İngiltere ve ABD’de Masumiyet Karinesi

batmaz191125kapak

 

Av. Mustafa Batmaz - 19 Kasım 2025 TFF’nin yürüttüğü son bahis soruşturmasında daha ilk günden itibaren isimlerin basına yansıması, soruşturmanın gizliliğinin ortadan kalkması ve kişilerin hukuki süreç tamamlanmadan suçlu gibi sunulması, Türk hukukunun temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesinin uygulamada ciddi şekilde ihlal edildiği tartışmalarını beraberinde getirdi. Oysa Türkiye’de masumiyet karinesi hem Anayasa’nın 38/4. maddesi hem de Türkiye’nin taraf olduğu AİHS 6/2 ile açıkça korunur; ayrıca CMK 157 soruşturmanın gizli yürütülmesini zorunlu kılar ve soruşturma makamlarının deliller toplanmadan isim açıklamasını açık hukuka aykırılık olarak tanımlar. Bu normatif çerçeveye rağmen, TFF sürecinde şüphelilerin kamuoyuna teşhir edilmesi, medya üzerinden yargısız infazın oluşması ve kişiler hakkında hukuken henüz var olmayan bir “suçluluk algısı’’ yaratılması, masumiyet karinesinin pratikte işletilmediği yönünde haklı eleştiriler doğurmuştur. TFF ve savcılığın birlikte yürüttüğü bu soruşturmada bazı hakem, futbolcu ve yöneticilerin PFDK’ya sevkleri spor kamuoyunda suçluluk algısı yaratmıştır. Özellikle bu insanların kamuoyu gözünde yüksek tanınırlıkta kişiler olması denetim ve yargı mekanizmalarının elindeki delilerin çok daha kuvvetli olması gerektiğini göstermektedir. Net bir delil olmadan ve şüpheye dayalı başlatılan hukuki süreçlerin ve PFDK sevklerinin ilerleyen dönemde maddi ve manevi tazminat davası olarak TFF’ye geri dönmesi muhtemeldir. 

 

Sporla iç içe geçmesi sebebiyle sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da bahis skandalları son yıllarda karşımıza çıkmıştır. Bunun en güncel örneklerinde bir tanesi İngiltere Premier Lig’de meydana gelmiştir. O süreci incelersek İngiltere’de, özellikle Premier League ve FA Disciplinary Regulations kapsamında, masumiyet karinesi ilkesi çok daha katı biçimde uygulanır; Contempt of Court Act 1981, hakkında resmi bir soruşturma devam eden kişinin medyada suçlu gibi gösterilmesini yargıyı etkileme suçu olarak düzenler, Defamation Act 2013 ise kişiyi haksız yere suç işlemiş gibi lanse eden her türlü açıklamaya çok ağır tazminat yaptırımları öngörür. Bu nedenle İngiltere’de federasyonlar soruşturma tamamlanmadan isim açıklamaz; Ivan Toney, Kieran Trippier ve Sandro Tonali vakalarında olduğu gibi aylarca tam gizlilik korunmuş ve tüm resmi açıklamalar “soruşturma altında” gibi tamamen nötr bir dille yapılmıştır. İngiltere’de bir federasyonun soruşturma ortasında isim açıklaması veya kişiyi suçlu gösterici bir ifade kullanması halinde federasyon yöneticileri dahi milyonlarca sterlinlik tazminat davalarıyla karşılaşır; oyuncular birliği PFA, süreci “usule aykırılık’’ nedeniyle bağımsız tahkime taşır ve İngiliz spor otoriteleri tarafından hukuki süreç incelemesi başlatılır. 

 

Bu tip bahis olayları sadece futbolda da değil basketbolda da büyük bir sorun haline gelmiştir. Ancak ABD de İngiltere’deki uygulamalara benzer bir şekilde bu tip hukuki süreçleri yönetir. Masumiyet Karinesi ilkesinin en disiplinli uygulandığı ülkelerden birisi de ABD’dir; nitekim NBA, aktif bahis soruşturmalarını hem Amerikan anayasal güvenceleri (5th ve 14th Amendments, Yüksek Mahkeme İçtihatları (Coffin v. United States 1895)) hem de lig içi disiplin kuralları çerçevesinde tamamen gizlilik içinde yürütür. Güncel Jontay Porter soruşturmasında NBA haftalarca hiçbir açıklama yapmamış, iddiaları doğrulamadan isim bile telaffuz etmemiş, medya yalnızca “iddialar” ifadesiyle nötr haber yapabilmiştir; nihai ceza ancak deliller eksiksiz toplandıktan sonra duyurulmuştur. Aynı yaklaşım geçmişte Tim Donaghy skandalında da görülmüştü: FBI aylarca bilgi sızdırmamış, NBA hakemi kamuoyuna ancak federal iddianame hazır olduğunda açıklanmış ve lig yönetimi süreç boyunca masumiyet karinesini ihlal etmeyen özenli bir tutum sergilemiştir. ABD’de bir spor kuruluşunun soruşturma tamamlanmadan suçlayıcı açıklama yapması “Usuli süreç ihlali” olarak kabul edilir ve hem lig hem medya kuruluşları milyonlarca dolarlık tazminat davalarıyla karşılaşabilir. Bu nedenle NBA, Premier League ve diğer uluslararası spor kurumları, masumiyet karinesini yalnızca teorik bir hak olarak değil, yönetim süreçlerinin temel yapı taşı olarak uygular. Buna karşılık Türkiye’deki son süreçte soruşturmanın gizliliğinin korunamaması, erken teşhir, medyanın yönlendirici dili ve kurumların yargı kararı olmadan suçluluk algısı yaratması, hukukun ve spor yönetişiminin uluslararası standartlardan ne kadar uzak kaldığını açık biçimde göstermiştir.

 

Öncelikle belirtmek isterim ki basına yansıyan iddialar ve savunmalar üzerine gündemdeki durumları ele alacağım. Savcılığın Türk futbolundaki bahis operasyonunu soruşturmaya çok daha önce başladığı ve bunu gizlilikle yürüttüğü ardından TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun yaptığı açıklamalarla Türk medyasının ve halkının bu durumu öğrendiği gözler önündedir. Bu süreçte en fazla göz önünde olan şahıslardan biri hakem Zorbay Küçük olmuştur. Zaten hali hazırda hakemlere duyulan bir güvensizlik varken bir de bahis skandalıyla bu güven yerle bir olmuştur. Ancak Zorbay Küçük yaptığı basın açıklamasında bahis hesaplarının kendine ait olmadığını, para transferi yapılan banka hesaplarının da kendine ait olmadığını, TC kimlik numarasının çalındığını ve kullanılan telefon numarasının da ona ait olmadığını belirtmiştir. Aynı şekilde Beşiktaş kaptanı Necip Uysal ve Ersin Destanoğlu da benzer açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu insanlar sürekli medyanın karşısında olan, yaptıkları meslek sebebiyle ahlaki olarak güven duyulan ve bununla geçimlerini sağlayan insanlardır. Bu demek oluyor ki onlar üzerine atılan herhangi bir iddianın etkisi normal bir vatandaşa göre çok daha büyük olmaktadır. Bu insanlar, özellikle hakemler, bu noktadan sonra aklansa bile bu güven sarsılacağı için artık verdiği her yanlış kararda “bahis yapmış” veya bir kaleci için yediği her kötü golde “bahisçi” damgası ile eleştirilmeleri çok olasıdır. Fakat bu insanların önünde hem sporculuk mesleği olarak uzun yıllar hem belki de sonrasında futbol yorumcusu olarak bir kariyer vardır. Masumiyet karinesi ilkesinin çiğnenmesiyle artık bu insanların geçmişe nazaran böyle bir kariyer yapmaları çok daha zordur. Bu insanlar bu ilkeyi ihlal eden kurum ve kuruluşlara maddi ve manevi tazminat davası açarak “Bakın benim kariyerim daha uzundu sizin itamlarınızla zedelendi veya ben bundan sonra da bir yorumculuk kariyeri düşünüyordum ancak siz ismimi lekelediniz.” şeklinde bir tazminat davası sürecinde bulunmaları çok olası ve doğaldır. 

 

Sonuç olarak, TFF’nin yürüttüğü soruşturmanın ilk aşamasında yaşananlar; isimlerin erken teşhir edilmesi, kamuoyu yönlendirmeleri ve sürecin medya üzerinden şekillenmesi, hem Türk hukukunun açık hükümleriyle hem de uluslararası hukuk standartlarıyla ciddi biçimde çelişmektedir. İngiltere’de Contempt of Court Act ve Defamation Act gibi düzenlemeler, ABD’de ise 5th ve 14th Amendments ile Yüksek Mahkeme içtihadının sağladığı koruma sayesinde soruşturmalar gizlilik içinde yürütülürken; Türkiye’de medya baskısı, kamuoyu algısı ve kurumsal iletişim hataları nedeniyle masumiyet karinesi kağıt üzerinde kalmış, pratikte ise büyük ölçüde ihlal edilmiştir. Bu durum yalnızca hukuki bir sorun değil, aynı zamanda sporcuların, hakemlerin ve teknik personelin meslek hayatlarını doğrudan etkileyecek bir sosyal travmaya dönüşmüştür. Zira kamuoyunda “bahisçi”, “şikeci” gibi yaftalar bir kez yapıştıktan sonra, kişi ileride aklansa bile bu damganın yaşamsal ve mesleki etkileri kolayca silinmemektedir. Bu nedenle hem TFF hem de ilgili devlet kurumları için yapılması gereken, süreci hukuk devletinin temel ilkeleri çerçevesinde yeniden ele almak, soruşturma gizliliğini titizlikle sağlamak ve uluslararası örneklerde olduğu gibi şüphelilerin haklarını koruyan, delile dayalı, şeffaf ama aynı zamanda itibar güvenliğini merkeze alan bir prosedür oluşturmaktır. Aksi hâlde bugün yaşanan hak ihlalleri, yarın milyonlarca liralık tazminat davaları, telafisi mümkün olmayan kariyer kayıpları ve Türk futbolunda zaten zedelenmiş olan güven duygusunun tamamen çökmesi gibi ağır sonuçlar doğuracaktır.

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  29  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Futbol Ekonomi Site Yetkilisi Perşembe, 22 Eylül 2011.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

futbolekonomihakkimizdabanner2

esitsizliktanitim

aksartbmmraporbanner

Yazarlarımızın Son Yazıları

Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Murat  Başaran
Murat Başaran
Mete İkiz
Mete İkiz
Hüseyin Özkök
Hüseyin Özkök
Ömer Gürsoy
Ömer Gürsoy
Neville Wells
Neville Wells
Kenan Başaran
Kenan Başaran
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Lale Orta
Prof. Dr. Lale Orta
Müslüm Gülhan
Müslüm Gülhan
Tuğrul Akşar
Tuğrul Akşar
Av. Hüseyin Alpay Köse
Av. Hüseyin Alpay Köse
Doç. Dr. Recep Cengiz
Doç. Dr. Recep Cengiz
Dr. Ahmet Güvener
Dr. Ahmet Güvener
Av. Arman Özdemir
Av. Arman Özdemir
Dr. Tolga Genç
Dr. Tolga Genç
Tayfun Öneş
Tayfun Öneş
Dr. Bora Yargıç
Dr. Bora Yargıç
Alp Ulagay
Alp Ulagay
Dr. Sema Tuğçe Dikici
Dr. Sema Tuğçe Dikici
Prof. Dr. Fuat Tanhan
Prof. Dr. Fuat Tanhan
Prof. Dr. Turgay Biçer
Prof. Dr. Turgay Biçer

Kimler Sitede

Şu anda 976 konuk çevrimiçi

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 54224213

raporlaranas

kitaplar aksar

1

futbol ekonomi bulten

fesamlogobanner

ekosporlogo


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

futbolekonomisosyal2

 

sosyal1