Mourinho'nun Gidişi, Ali Koç'un Çöküşü: Bir İktidarın Psikolojik Analizi
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Kitap Tanıtımı Mourinho'nun Gidişi, Ali Koç'un Çöküşü: Bir İktidarın Psikolojik Analizi


1907 SS-AK

Prof.Dr.Fuat Tanhan- 24 Eylül 2025  Bugün Fenerbahçe'yi değerlendirirken, taraftarın fanatik bağlılığından daha çok, bir sosyal bilimcinin sistematik merakı ve bir gözlemcinin duyarlılığıyla yaklaşıyorum.

Zira samimi bir analizin ancak "taraftar körlüğünden" arınmış, objektif bir bakış açısıyla mümkün olabileceğini düşünüyorum. Psikoloji alanının bir hocası olarak, Fenerbahçe'nin son dönemini -özellikle Ali Koç'un liderlik yıllarını- psikolojik bir perspektifle derinlemesine irdelemek istiyorum. Burada psikoloji gözlüğüyle yapmak istediğim, bir kulübün kolektif bilincinde yaşananları, yönetim kademesinden tribüne uzanan psiko-sosyal bir sistemin işleyişini ve bu sistemin nasıl kırılgan bir hale geldiğinin izini sürmektir.

Spor psikolojisi denildiğinde, çoğu zaman akla ilk olarak sahadaki sporcular gelmekte. Elbette sporcunun üzerindeki baskıyı yönetmek ve performansını artırmak, bu disiplinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Ancak spor psikolojisi, çok daha kapsayıcı ve bütüncül bir bakışı gerektirir. Asıl belirleyici olan, o futbolcunun içinde soluk aldığı sistemi yönetenlerin zihniyetidir; onu çevreleyen taraftar kitlesinin beklentileri, medyanın söylemi ve tüm bu unsurların birlikte oluşturduğu devasa psikolojik iklimdir.

Bu yazı, işte bu görünmeyen oyuna, sporda yönetim psikolojisi olgusuna dikkat çekmek için kaleme alınmış bir çağrı metnidir. Psikolojik sağlamlığın sadece sporcular için değil, bir kulübün tüm hücreleri için hayati bir ihtiyaç olduğunun altını çizmek istiyorum. Belki de bu analiz, futbolda daha sağlıklı, daha bilinçli ve daha sürdürülebilir bir varoluşun kapılarını aralayan küçük bir kıvılcım olur.

Konuşulmayanın Ağırlığı

Fenerbahçe'de yönetim değişti. Sadettin Saran'ın başkan seçilmesiyle yeni bir sayfa açıldı. Saran'ın seçim sonrası konuşmasındaki bir hayal dikkat çekiciydi: Üç başkanın birlikte şampiyonluk kupasını kaldırması. Bu sözler, kulübün son dönemdeki hikayesini anlamak için bir anahtar sunuyor adeta. Bu metaforik ifade, geçmişle gelecek arasında kurulmak istenen bir köprüden çok, henüz tam olarak çözülememiş bir psikolojik gerilimin de şifresini taşıyor.

İletişimin en güçlü unsurları, çoğu zaman söylenmeyenlerdir. Fenerbahçe'nin Ali Koç dönemi, tam da bu "konuşulamayanların" gölgesinde şekillendi. Sadettin Saran'ın "üç başkan" vurgusundaki üçüncü isim açıklanmadı, ama herkesin zihninde aynı isim canlandı: Aziz Yııldırım. Bu sessiz çağrışım, kulübün son yıllardaki psikolojik gerilimini özetliyor. Ali Koç'un başkanlık yarışı, bir geçiş döneminden çok bir mücadele olarak başladı. Kendini ispat etmek için büyük bir arzuyla yola çıkan Koç, bu arzusunun zamanla bir performans kaygısına dönüştüğünü fark edemedi. Viktor Frankl'ın "paradoksal niyet" olarak tanımladığı durum burada devreye girdi: Bir şeyi o kadar çok istersiniz ki, bu yoğun istek, başarısızlık korkusunu besler ve nihayetinde sizi düşündüğünüz hedefe ulaşmaktan alıkoyacak bir felç durumuna sürükler. Bu, bir nevi kendi kendini gerçekleştiren kehanetin ta kendisidir.

Başarı Hırsının Kısır Döngüsü ve Mourinho Örneğinin Derinlemesine Anatomisi

Ali Koç dönemindeki transfer politikaları ve teknik direktör seçimleri, işte bu psikolojik dinamiklerin somut yansımalarıydı. Kulüp, sürekli olarak "büyük" ve "yıldız" isimlere yöneldi, ancak bu isimlerin arkasındaki psikolojik ve sosyolojik bağlamı, onları birer insan olarak anlamayı gözden kaçırdı. José Mourinho'nun gelişi, bu durumun en çarpıcı ve üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken örneğiydi.

İlk olarak, Mourinho'nun kendi içine dönük performans kaygısı ele alınmalıdır. Dünyanın en başarılı teknik direktörlerinden biri olan "The Special One", geçmişteki zaferlerinin ağırlığını taşıyordu. Fenerbahçe'ye gelişi, birçokları için beklenmedik bir hamleydi ve bu hamlenin ardında, kendi dehasını bir kez daha kanıtlama, eski günlerine dönme arzusu yatıyordu. Ancak bu arzu, beraberinde büyük bir baskı getirdi. Kaybetme lüksü olmadığını düşünen bir teknik direktör, doğal olarak daha muhafazakar ve riskten kaçınan bir tutuma büründü. Her maç, sadece üç puan değil, aynı zamanda itibarını kurtarma mücadelesi haline geldi. Bu durum, onun taktiksel esnekliğini sınırladı ve oyununu öngörülebilir kıldı.

İkinci aşama, bu baskının görünmez bir el gibi futbolculara yansımasıdır. Mourinho'nun saha kenarındaki gerginliği, talimatlarındaki aciliyet ve hata yapana karşı tahammülsüzlüğü, doğrudan oyunculara sirayet etti. Futbolcular, hata yapmamak için oynamaya başladılar. Yaratıcılık, spontanelik ve risk alma gibi futbolun en temel unsurları, "kontrol" adına feda edildi. Oyuncu, topu kaybetmemek için en güvenli pası verdi, gol pozisyonunda son vuruşu yapmak yerine pozisyonu bozmamayı tercih etti. Bu, yaratıcılığı öldüren, takımı korku temelli bir oyuna mahkum eden bir ortamdı. Sorumluluk almaktan kaçınan, inisiyatif kullanmayan bir futbol anlayışı, Mourinho'nun sistemine değil, içinde bulunulan psikolojik atmosfere bir tepkiydi.

Üçüncü ve belki de en kritik nokta, yönetim nezdinde zaten var olan performans kaygısının yarattığı atmosferin, Mourinho'nun üzerindeki baskıyı katlayarak futbolculara sirayet etmesidir. Ali Koç'un "büyük transfer" ve "kesin başarı" beklentisi, Mourinho'ya yönelik sabrı ve güveni azalttı. Bu güvensizlik ortamı, teknik direktörün pozisyonunu daha da güçsüzleştirdi ve onu daha da savunmacı bir pozisyona itti. Bir kısır döngü oluştu: Yönetimin baskısı → Teknik direktörün kaygısı → Futbolcuların korkuya dayalı oyunu → İstenmeyen sonuçlar → Yönetimin baskısının artması. Bu döngü içinde, milyonlarca dolar ödenen futbolcuların performanslarında açığa çıkarılabilecek küçük ama kritik artışların ne kadar büyük bir fark yaratacağı gözden kaçtı. Bir oyuncunun şut isabetliliğindeki %5'lik bir artış, bir savunmacının pozisyon alma yeteneğindeki minimal bir iyileşme veya takımın son dakikalardaki mental dayanıklılığındaki küçük bir sıçrama, puan cetvelinde onlarca puana tekabül edebilir. Ancak bu ince ayarlar, güven, huzur ve psikolojik sağlamlık ortamında gerçekleşebilir. Korku ve baskı altında ise mevcut potansiyelin bile altında bir performans sergilenir.

Hakemler mi, Psikoloji mi? İstatistiğin Sessiz Dili

Fenerbahçe taraftarı ve yönetimi, başarısızlıkların nedenini çoğunlukla dış faktörlerde aradı. Hakem hataları ve sistem adaletsizlikleri sürekli gündemde tutuldu. Oysa istatistiksel olarak, bu faktörlerin uzun vadede dengeye geldiği, her kulübün benzer dezavantajları ve avantajları zaman içinde yaşadığı bilinen bir gerçektir. Sürekli olarak dışarıyı suçlamak, içe dönük bir özeleştiri yapılmasını engelleyen bir savunma mekanizmasıdır. Asıl mesele, kulübün kendi iç dinamikleriydi. Aziz Yıldırım'ın görünmez varlığı, Ali Koç yönetiminin üzerinde sürekli bir karşılaştırma ve baskı unsuru oluşturdu. Her başarısızlık, bu psikolojik gölgeyi daha da belirgin hale getirdi ve kulüp, kendi kendini sabote eden bir kısır döngünün içine hapsoldu.

İsmail Kartal Paradoksu ve Mütevazı Gerçeklik

İlginçtir, daha "mütevazı" bir isim olan İsmail Kartal döneminde takım, istatistiksel olarak oldukça başarılı ve dengeli performanslar sergiledi. Kartal'ın sakin, iletişime açık ve daha az baskıcı duruşu, futbolcular üzerinde olumlu bir etki yarattı. Oyuncular daha özgür, daha yaratıcı ve sorumluluk almaya daha istekli bir futbol oynayabildiler. Ancak bu istikrarlı başarı, Ali Koç'un "büyük hayallerine" ve global çapta yankı uyandırma beklentisine yetecek kadar gösterişli ve "star power"a sahip görülmedi. Bu durum, kulübün gerçekçi olmayan beklentilerinin ve başarıyı nasıl tanımladığının altını çizdi. Sürekli "büyük" ve "anlık" bir çıkış arayışı, istikrarlı ve sürdürülebilir bir gelişimin önüne geçti.

Yeni Bir Başlangıç Mümkün mü? Psikolojik Yatırımın Önemi

Sadettin Saran'ın "üç başkan" vurgusu, aslında bir uzlaşma ve geçmişle barışma çağrısı olarak okunabilir. Fenerbahçe'nin yeni dönemde başarılı olabilmesi için sadece teknik ve finansal değil, aynı zamanda psikolojik bir dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Bu da geçmişin gölgesinden kurtulması, realist beklentiler oluşturması, psikolojik sağlamlığı teknik beceriler kadar önemsemesi ve hata yapma korkusunu değil, yaratıcı risk almayı teşvik eden bir kültür inşa etmesi demektir.

Futbol, sadece sahada oynanan fiziksel bir oyun değil, aynı zamanda zihinlerde kazanılan veya kaybedilen bir mücadeledir. Milyonlarca doların döndüğü bu modern futbol arenasında, en küçük performans artışını bile tetikleyebilecek olan psikoloji bilimine ayrılan kaynak ve önem, ne yazık ki çoğu zaman gereksiz görülmekte veya ikinci plana atılmaktadır. Oysa zihinlere etki eden, bu etki sahaya yansıyan, oradan da yönetim-teknik ekip-taraftar iletişimine sirayet eden bir psikolojik ekosistemin sağlıklı işlemesi, artık lüks değil bir zorunluluktur. Fenerbahçe, ancak kendi içindeki bu görünmez psikolojik oyunu kazandığında, sahada da istediği kalıcı başarıya ulaşabilecektir.

Mourinho'nun başarısızlığı ve Ali Koç'un gidişi, sadece teknik veya idari hataların değil, derinlerde yatan bu psikolojik dinamiklerin kaçınılmaz sonucuydu. Sadettin Saran'ın başarısı, bu görünmez dinamikleri yönetebilme, kulübe psikolojik bir olgunluk ve dayanıklılık kazandırma kapasitesine bağlı olacak. Çünkü gerçek ve kalıcı zafer, sadece sahada değil, öncelikle zihinlerde kazanılır.

Özetle makale;

Fenerbahçe Spor Kulübü'ndeki son yönetim değişikliği (Ali Koç'un ayrılışı ve Sadettin Saran'ın başkanlığı) üzerine odaklanmaktadır. Psikoloji profesörü Fuat Tanhan'ın kaleme aldığı makale, kulübün yaşadığı durumu psikolojik bir perspektifle analiz etmektedir. Makale, Jose Mourinho'nun ayrılışı ve Ali Koç dönemindeki başarısızlıkların temel nedenlerini, sadece saha içi hatalarda değil, aynı zamanda yönetimsel kaygı, performans baskısı ve kulübün psiko-sosyal ikliminde aramaktadır. Tanhan, Aziz Yıldırım'ın görünmez gölgesi ve gerçekçi olmayan büyük beklentilerin kulübü nasıl bir kısır döngüye soktuğunu açıklayarak, spor psikolojisinin sadece sporcular için değil, kulübün tüm hücreleri için hayati önem taşıdığını vurgulamaktadır. Yeni yönetimin başarısının, geçmişle barışma ve psikolojik sağlamlığa yatırım yapma kapasitesine bağlı olduğunu ileri sürmektedir.

 

Prof. Dr. Fuat TANHAN,  

Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir  

 

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  73  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Futbol Ekonomi Site Yetkilisi Perşembe, 22 Eylül 2011.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

futbolekonomihakkimizdabanner2

esitsizliktanitim

aksartbmmraporbanner

Yazarlarımızın Son Yazıları

Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Murat  Başaran
Murat Başaran
Mete İkiz
Mete İkiz
Hüseyin Özkök
Hüseyin Özkök
Ömer Gürsoy
Ömer Gürsoy
Neville Wells
Neville Wells
Kenan Başaran
Kenan Başaran
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Lale Orta
Prof. Dr. Lale Orta
Müslüm Gülhan
Müslüm Gülhan
Tuğrul Akşar
Tuğrul Akşar
Av. Hüseyin Alpay Köse
Av. Hüseyin Alpay Köse
Doç. Dr. Recep Cengiz
Doç. Dr. Recep Cengiz
Dr. Ahmet Güvener
Dr. Ahmet Güvener
Av. Arman Özdemir
Av. Arman Özdemir
Dr. Tolga Genç
Dr. Tolga Genç
Tayfun Öneş
Tayfun Öneş
Dr. Bora Yargıç
Dr. Bora Yargıç
Alp Ulagay
Alp Ulagay

Kimler Sitede

Şu anda 1076 konuk çevrimiçi

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 52479773

raporlaranas

kitaplar aksar

1

futbol ekonomi bulten

fesamlogobanner

ekosporlogo


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

futbolekonomisosyal2

 

sosyal1