Deniz Gökçe- 21 Haziran 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda sıra grupların son maçlarına geldi. Biz bu yazıyı pazar sabahı yazarken Yunanistan'ın seçim sorunundan bıkıp, futbolu seçtik.

Deniz Gökçe- 3 Mayıs 2012 Antalya'da Futbol Federasyonu tarafından düzenlenen ve Federasyon Başkanı'nın kısa açıklamalarıyla ' rüzgar gibi geçen' basın toplantısında bazı gerçekler ortaya çıktı.

Federasyonun açıklamalarında, bahis oyunlarından çıkar elde etme peşinde olanlarla ilgili bir iddia olmadığı, şikenin sahaya yansımadığı gibi, futbol spikerlerinin  tabiri ile, 'müthiş' tezler vardı. Gene de 22 şaibeli maçla ilişkili 16 kulüp Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk edildi.
Açıkça görünen 58'inci maddenin değiştirilmesi teklifini içeren ve  geçmişte reddedilmiş adım, şimdi değişikliği reddedenler tarafından kabul ediliyor.
Değişikliklerle 'sübjektif hukuk' yaklaşımı gündeme getiriliyor. 'Ceza verilebilir' demek, verilebilir de, verilmez de demektir. Yani durum 'muallak' ! Ağır ihlal ne demek acaba?
Hedef nedir? Hedef kulüpleri korumak ama kişilere ceza vermek! Fakat şike sahaya yansımadığına göre de kişilere teşebbüs için ceza 1-3 yıl hak mahrumiyeti, kulüplere de para veya puan silme şeklinde hafifleştirilmiş cezalar olacak . Ancak mesela söz konusu teşebbüsçü kişi bir hakemse de, tuhaf bir şekilde ömür boyu hak mahrumiyeti gündeme geliyor.  Ayrıca cezanın tehiri de mümkün. 
Kaldı ki gidişatın 'durumu idare' olacağı futbolcular Zokora ile Emre arasındaki hakaret veya ırkçı söylem tartışması olayında verilen ilk kararla zaten belli olmuştu. Karar sonradan değişse de niyet belli. Dolayısıyla sürpriz yok. Ama eğer hakaret eden Zokora olsa idi ve '........ Türkler ! ' şeklinde bir söz söylemiş olsa idi, Zokora'yı  dakikasında 'paramparça' edecek olduğumuzu zaten biliyoruz.
Tabii bu yeni yaklaşımın hukuken en mahzurlu tarafı devam etmekte olan bir hukuk sürecinde kuralların değiştirilmesi olgusudur. İnşallah UEFA ile baştan görüşülmüştür, çünkü korkumuz UEFA'nın sert bir reaksiyon göstermesidir.
Fenerbahçe'nin CAS davasından neden vazgeçtiği, Aziz Yıldırım'ın 'namus davası' diye adlandırdığı davanın geri çekilmesinden haberi olmadığı haberleri, şimdi daha anlaşılabilir hale geldi.
***
Ülkemizde bilgiye dayanmayan eleştiri, çıkar ve taraflılık içeren  yaklaşım , gerçekleri örtü altına süpürmek 'en  yaygın spordur'. Bu yaklaşım futbola olduğu kadar ekonomiye de bulaşmış durumdadır.
Geçen yıl Merkez Bankası açıkça faiz artırma yerine koridor sistemi ve karşılık artırma operasyonlarını gündeme getirdiğinde ne yapıldığını anlamayanlar Merkez Bankası'nı gırgıra sarmış, saçma sapan  tezler ortaya atılmıştı. Ülke içindeki ve siyasete ve çıkara endeksli değerlendirmeler öyle kötü idi ki, uluslararası medya ve aracı kurumlar da küstahlığa başlamış ve ' Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ya Nobel alır ya da rezil olur !' şeklinde 'sohbetler' yapılmış, yazılıp çizilmişti.
Ocak ayında Merkez Bankası Başkanı TL'nin dövizler karşısında değerleneceği tezini ortaya attığı zaman da nedenini hiç çakamayan bir sürü kişi Merkez Bankası ile dalga geçmeye kalkmıştı.
Ama bugün gelinen noktada kimin 'vezir' kimin 'rezil' olduğu ortada. Ülkemizde kredi balonu yavaş yavaş sönmekte, ülkemizde dış ticaret açığı da yavaş yavaş toparlanmakta. En son kredi ve ticaret verileri bunun böyle olduğunu gösteriyor. TL değerlenmekte. Büyüme de yavaşlamakta. Tabii enerji fiyatları kontrolumuz altında değil. Onların yüksek kalmasının olasılığı da yüksek. Ama ihracat ve ithalatın değişim hızları ümit vermekte. Cari denge açığının yıl sonunda yıl başındaki GSYİH oranı olan yüzde 10 değerinden birkaç puan aşağıya gelmesi süreci başlamış bulunuyor. Tabii toplum olarak hala tasarruf etmemiz gerek. Yüzde 20 oranı üzerinde bir hızla yatırım yapan bir ekonomide, tasarruf oranı yüzde 12 düzeyinde uzun süre gidemez !{jcomments on}

Deniz Gökçe- 3 Nisan  2012 Genelde Türk sporunun ve özelde Türk futbolunun ciddi boyutta sorunlar yaşadığını her kişi biliyor.

Biz burada şikeden bahis bile etmiyoruz. Spora yaklaşım ve yönetim sorunlarından bahsediyoruz.
Kafamızı kaldırıp bakalım. Barcelona'nın eski başkanı ve Real Madrid'in eski başkanı kulübün zararını gizleyip tersine kar ilan etmişler ve yakalanmışlardı. Şimdi mahkemedeler. İsviçre'de Sion, Servette ve Neuchatel iflas nedeniyle küme düşme yolundalar. İskoçya'da Glasgow Rangers mali sorunlar nedeniyle 1 sterlin değere satıldı ama milyonlarca sterlin vergi borcu nedeniyle puanları da silinerek mahkemeye sevk edildi.
Yıllardır Şampiyonlar Ligi'nde toz attıran İngiltere Ligi takımlarından Manchester United ve Manchester City Şampiyonlar Ligi'nde yoklar ve Avrupa Liginden de elendiler. Şampiyonlar liginde son dakikada Napoli'ye gol atabilen Chelsea ıkına sıkına Şampiyonlar Ligi'ne tutunmayı başardı. Ama İngiltere Ligi'nde de beşinci durumda ve zirveden 20 puan geride. Manchester United, C. Ronaldo'yu neden sattı ki? A. Ferguson 35 yaş üstündeki Scholes'u neden emeklilikten geri çağırdı ki? Manchester City neden teknik adamın takımdan uzak tuttuğu Tevez'i neden yeniden oynatmaya başladı ki? Uzun zamandır bugüne kadar göğüs reklamı almayan Barcelona neden Katar parasına teslim oldu ki? Parasal sorunlar, yani aşırılı fiyatlı transferler, borç para ile hovardalıklar, ihtiras sonucu bol keseden harcama takımların mali yapısını bozdu, sonuçta futbol performansı da kurban edilmiş oldu.
Peki Türkiye'deki durum farklı mı? Fenerbahçe para sorununu halletmek için 100 milyonluk yüksek faizli tahvil çıkardı. 2 yıl sonra nasıl ödeyecek? Galatasaray önce hisselerini sattı, fiyatlar düştü. Sonra sermaye çağrısı yaptı. Yüzde 9000 gibi. Yani küçük hisseleri ucuz fiyata geri alam girişiminde bulundu. Bu ortaklara kazık. Beşiktaş'ta ise önceki Başkan 100 milyon borcunu bağışladığını söyledi. Ama bir de bono aldığı ve kendisinden sonrakiler bağış yapmazsa paralarını geri alacağını söylediği konuşuluyor. Biz tabii ne gerçek ne uyduruk artık bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey üç büyüklerin vergi, kredi ve banka borcunun artık ödenemez boyuta geldiği ve bu takımların ciddi şekilde parasal sorunlar nedeniyle yani finansal deprem nedeniyle bundan sonra Avrupa'ya zor çıkabilecekleri.
Altyapı ne demek, yapısı nasıl olmalı, neler yapılmalı? İşte bu pek bilinmeyen konuda spor yazarı G. Marcotti Barcelona örneğinden hareketle çok güzel bir yazı yazdı. Barselona altyapısı Nou Camp Stadı'nın hemen yanında La Masia denen tesislerde çalışıyor.  Barcelona takımına dışardan bakanların algısıyla bir okul olduğu düşünülen, gençlerin çok küçük yaşta alındığı ve orada 18 yaşına kadar sürekli eğitim gördükleri ve sonra süper star olarak büyük takımına geçtikleri varsayılan yaklaşım meğer aslında yanlışmış. Nedeni aşağıda açıklanıyor.
Zirvedeki takımların altyapılarına yıllık yatırımları ortalama 15 milyon dolara yakın bir para. Barcelona geçen sezon Manchester United takımını Şampiyonlar Ligi'nde yendiğinde takımda yedi altyapı oyuncusu oynamıştı, bir de Puyol altyapıdandı ama sakat olduğu için oynamamıştı. Yani ilk on birde sekiz altyapıdan gelen oyuncu vardı. Ama dikkat. Birincisi Pedro altyapıya 17 yaşında gelmişti. Savunmada oynayan Puyol ve Busquets de 17 yaşında gelmişlerdi. Pique ve Fabregas ise Barcelona altyapısına 10 yaşında girmişlerdi ama transferin serbest olduğu 16 yaşında Fabregas, Arsenal'e ve Pique de Manchester United'a transfer olmuşlardı. Pique 21 yaşında ve Fabregas 24 yaşında Barcelona'ya geri gelmişlerdi. Xavi ise farklıydı. O Barcelona'ya 11 yaşında gelmiş ve tüm zamanını Barcelona'da geçirmişti. Ama Xavi tipik bir Barcelona altyapı oyuncusu değil. Messi daha 13 yaşında Arjantin'den Nevell Old Boys takımından hazır bir futbolcu olarak gelmişti. İniesta da 12 yaşında bilinen bir yıldız adayı olarak Albeceta takımından getirilmişti.
Yani başarılı altyapısı aslında yıldız üreten bir okul değil. Barcelona'nın becerisi daha küçük yaşta ne tip futbola yatkın ne tür oyuncu seçmedeki başarıya dayanıyor. Sonra da bu futbolcuları takımın ilkesel olarak oynadığı, İngiliz Jack Reynoldsdan Hollanda'da Ajax takımına miras, İspanya'da Tiki Taka denen, çok hareket, topa hakim olma ve çok pasa dayanan takım futboluna monte etme başarısı var... Barcelona altyapı başarısının arkasında yatan okulda sekiz yıl sürekli eğitim değil, çok ve doğru yetenekli olduğu genç yaşta gözüken futbolcuları bulmak, transfer etmek ve onları özel bir tip futbolu oynayan dünyanın en iyi takımına monte etmek. Bu açıdan bakıldığında örneğin çok yetenekli Rıdvan, Sergen ve Alex Barcelona için altyapıya seçilmezlerdi. Çünkü Barcelona hem yetenekli hem de futbolun iki yanını da oynayan oyunculardan kurulu.{jcomments on}

Deniz Gökçe- 29 Aralık 2011 Anelka'yı transfer eden  Çin, şike batağına saplanmış durumda. Federasyon, hem şikeyi yakalama hem de düzenleme işini yapıyor.

Deniz Gökçe- 14 Kasım 2011

Bugünlerde medyada Manchester United'in Menejeri Alex Ferguson'un takımdaki 25'inci yılını doldurması nedeni ile ve yılbaşında da 70 yaşına basacağı için kendisini yücelten yazılar yazılmakta.

Deniz Gökçe- 17 Ağustos 2011

Bu sütunda hem ekonomi hem de futbol okuyorsunuz. Her ikisini de anlamak için önce dinlemek veya okumak gerekir.