Futbol Kulüplerinde Finansal Açıdan İlişkili Taraf İşlemleri ve Doğurduğu Vergi Sonuçları -2
x
Buradasınız >> Ana Sayfa HABERLER & MAKALELER Hukuk Murat Başaran Futbol Kulüplerinde Finansal Açıdan İlişkili Taraf İşlemleri ve Doğurduğu Vergi Sonuçları -2

Futbol Kulüplerinde Finansal Açıdan İlişkili Taraf İşlemleri ve Doğurduğu Vergi Sonuçları -2


 12Vergi Futbol

           

Murat Başaran- 5 Eylül 2025 Bir önceki makalemizde, halka açık anonim şirketler ve spor kulübü dernekleri örneği üzerinden, spor faaliyetiyle uğraşan anonim şirketler ile hakim ortak spor kulübü dernekleri arasındaki, ilişkililikten doğan finansal işlemlerinin boyutları ve bunun vergi, spor ve sermaye piyasası düzenlemeleri karşısındaki resmini genel olarak çizmeye çalışmıştık.

 

            Bu defa, ilişkililik halini, en somut mali sonucu olarak Katma Değer Vergisi üzerinden değerlendirmeye ve olası idari ve mali sonuçlarını ve riskleri ele alacağız.

Özetle bu makale: Futbol kulüpleri ve ilişkili Sportif A.Ş.'ler arasındaki finansal işlemlerin vergilendirme sonuçlarını ele almaktadır. Özellikle, bu işlemlerden doğan Katma Değer Vergisi (KDV) yükümlülükleri ve bu durumun yaratabileceği idari ve mali riskler üzerinde duruyor. Makale, Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Gelir Vergisi Kanunu (GVK) gibi yasal dayanaklara işaret ederek, ödünç para verme işlemlerinin finansman hizmeti olarak KDV'ye tabi olacağını açıklamaktadır. Ayrıca, faiz oranlarının emsallere uygun şekilde belirlenmesi gerekliliği ve dernekler açısından yeni bir iktisadi işletme oluşma riski gibi önemli konulara dikkat çekmektedir. Bu finansal ilişkilerin Kamuya Yararlı Dernek Statüsünün kaybedilmesi ve Kulüp Lisans Sistemi ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) düzenlemelerine uyum gibi ek riskler taşıdığını vurgulamaktadır.

3-KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU VE DAYANAK TÜRK TİCARET KANUNU DÜZENLEMELERİ

Kurumlar vergisi mükellefiyeti açısından, önceki bölümde belirtilen çerçevede vergisel durum net olmakla birlikte, ilişkili gerçek ve tüzel kişiler, başka bir ifadeyle grup şirketleri arasında ödünç para verilmesi işleminin, başka bir ifadeyle kaynaklarını kullandıran açısından finansman temini hizmeti ifasının Katma Değer Vergisi Kanunu (KDVK) düzenlemeleri bağlamında vergisel sonuçları ve uygulanacak emsal faiz oranının belirlenmesi en önemli konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Verginin konusuna giren mal teslimi ve hizmet ifası işlemlerinde, her bir aşamada rtaya çıkan “Katma Değerin” vergilendirilmesi ilkesine dayalı KDVK düzenlemeleri, reel vergileme pratiği üzerinde çalışsa da özellikle finansal işlemlerde, karşılıklı fiktif bir vergileme alanını da inşa edebilmektedir. Bu yönüyle finansal işlemlere dayalı KDV uygulamasının, kaynağı ticari iş ve işlemler üzerinden açıklanması zorunludur.

TTK'nın 12’nci maddesinin birinci fıkrasında tacir, bir işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse olarak tarif edilmiş; aynı Kanunun 16’ncı maddesinin birinci fıkrasında da ticaret şirketleri ve dolayısıyla sermaye şirketleri tacir olarak sayılmıştır. Sermaye şirketlerinin tacir sayılmasının bir takım hukuki ve ekonomik sonuçları, yine aynı Kanun’da yer almaktadır.

Sermaye şirketlerinin tüzel kişi olarak hukuk öznesi haline gelmeleri, şirket ortakları açısından önemli hukuki ve ekonomik sonuçlar doğurmaktadır. Sermaye şirketleri ortaklarının kişiliği ile şirket tüzel kişiliği kesin olarak birbirinden ayrılmaktadır.

TTK’nın 3’üncü maddesi uyarınca, “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir”. Ve TTK hükümleri uyarınca sermaye şirketleri kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulabilirler. İktisadi bir amaçla kurulan bir şirketin faaliyetlerini gerçekleştirirken, kuruluş amacına uygun hareket etmesi ve karlılığı daima ön planda tutması, basiretli bir işadamı gibi davranmanın gereğidir. Bu nedenle sahip olunan ekonomik kaynakları kendi lehine sonuçlar doğuracak şekilde, verimliliği ön planda tutarak hukuki ve ekonomik tasarruflarda bulunması gerekmektedir. Aksi bir uygulama, yani şirketin kaynaklarını kendi lehine değil de başkasının lehine kullanması; iktisadi, ticari ve teknik icaplara uygun düşmeyecektir.

Bu bağlamda faaliyette bulunan işletme, TTK’nın 11/1 maddesi uyarınca ticari işletme olup, “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” Şeklinde tanımlanmıştır.

Ticarî işletme TTK’nın temelidir. Ticari işletme, “işletme”nin kanunda açıkça belirtilen unsurlarla tanımlanan türüdür. TTK’ya göre imalat dışındaki faaliyetlerde, mal veya hizmet satışı arandığı halde, imalat faaliyetinde, yeni bir madde yaratılması veya bir maddeye, satışa bağlı olmaksızın değer katılması yeterli bulunmaktadır. Başka bir anlatımla Katma Değerin gerçekleştirildiği işletme, ticari işletme sayılacaktır.

TTK’da ticari işletmeler tarafından yürütülen ticari faaliyetler için TTK’nın 3 ve 19’uncu maddelerinde ticari iş tanımlaması yapılmıştır. Bu kanunda tanzim olunan hususlarla bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işler ticari işlerdendir.

Tüm işlemleri ticari iş olan ve TTK düzenlemelerinin aksine, VUK’un 9’uncu maddesi uyarınca vergiyi doğuran olay kanunla yasak edilmiş olsa dahi mükellefiyetin etkilenmediği (vergileme alanı Katma Değer Vergisinin konusunun, bir başka deyişle "vergiye tabi işlemin" kapsamı ve sınırları KDVK’nın 1’inci maddesinde net bir biçimde belirlenmiştir. Ulaşmaya çalışacağımız sonucu en baştan söylemek gerekirse Katma Değer Vergisi tabi işlem; ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyet yürüten işletme ve organizasyonların (kendi kanunlarında muafiyet ve istisna hükümlerine bakılmaksızın Kurumlar Vergisi mükellefleri ile ticari, zirai ve mesleki kazanç elde eden Gelir Vergisi mükelleflerini de kapsayıcı bir biçimde) bu faaliyetlerini icrada ekonomik sonuç doğurucu ve aynı zamanda VUK hükümleri uyarınca fatura (ve fatura düzenlenmeyen hallerde perakende satış fişi ve yazar kasa fişi) veya serbest meslek makbuzu yada gümrük makbuzu ile belgelemek zorunda oldukları işlemlerinin tümüdür.

Örnek olsun, bankalardan ya da diğer ticari işletmelerden kredi kullanmak, hem krediyi veren hem de söz konusu krediyi aktifine kalarak karşılığında faiz ödemeyi taahhüt eden işletme açısından ticari bir iştir. Şirket aktif değerlerinin (nakit kaynaklarını) diğer şirketlere kullandırılması ise birincisinden (taraflar, sözleşme şartları, gibi etmenlerle) ayrı ve bağımsız ticari işlerdir.

Katma Değer Vergisine tabi işlem; bir başka deyişle verginin konusu, KDVK'nın 1’inci ve 11 ila 17’nci maddelerindeki yer almaktadır.

KDVK’nın 1’inci maddesi hükmü "Katma Değer Vergisi'nin konusunu oluşturan mal teslimleri ve hizmet ifalarının "sınırlarını açık bir biçimde çizmektedir. Kanun'un 1’inci maddesi hangi işlemlerin vergiye tabi olduğunu belirlemektedir.

Madde ile verginin konu ve kapsamı, (ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyetleriyle ilgili) mal ve hizmet üretim sürecinin tamamını kapsayacak kadar geniş tutulmuştur.

KDVK'nın 11 ila 17 inci maddesi ise hangi teslim ve hizmetlerin (verginin konusuna girmiş oldukları kastıyla) vergiden istisna olduğunu tanımlamak suretiyle somut ve dolaylı olarak verginin ilgi alanı ve konusunun anlaşılmasını pekiştirmiştir.

Verginin konusunu teşkil eden işlemler ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyet çerçevesindeki mal teslimi ve hizmet ifalarıdır.

Madde metnini (lafzını) bütün olarak değerlendirdiğimizde aşağıdaki açıklamaların yapılması gereği doğmaktadır.

Katma Değer Vergisine tabi işlemler Kanunun 1’inci maddesinde geniş bir şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca 1’inci maddenin 3’üncü fıkrasında, bu faaliyetlerin kanunların veya resmi makamların gösterdiği gerek üzerine yapılmasının, bunları yapanların hukuki statü ve kişiliklerinin, Türk tabiiyetinde bulunup bulunmamalarının, ikametgahı veya işyerlerinin yahut kanuni merkez veya iş merkezlerinin Türkiye'de olup olmamasına işlemlerin mahiyetini değiştirmeyeceği ve vergilendirmeye mani teşkil etmeyeceği hükme bağlanmıştır.

Bu hükme göre söz konusu işlemleri kim yaparsa yapsın (işlemin Türkiye'de yapılması şartıyla) dar mükellef tam mükellef, özel, resmi ayırımı yapılmaksızın vergilendirilecektir. Ayrıca diğer vergi kanunlarındaki muafiyet ve istisnalar bu kanuna göre geçerli olmayacaktır. Mesela kurumlar vergisinden muaf tutulan herhangi bir kişi veya kuruluş katma değer vergisine tabi bir işlemi yapmışsa işlemin bu kanuna göre istisna edilmemiş olması şartıyla vergilendirilecektir.

Yukarıda açıklanan genel hükümlerden sonra Kanunun 1’inci maddesine göre vergiye tabi tutulacak mal teslimleri ile hizmet ifalarının kapsam, mahiyet ve özellikleri aşağıda açıklanmıştır.

1-Kanunun 1/1’inci maddesinde ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyetleri çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin vergiye tabi olacağı, 2’nci fıkrasında ise bu faaliyetlerin kapsamı, niteliği ve devamlılığın GVK hükümlerine göre, GVK’da açıklık bulunmadığı hallerde de TTK ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre;

1a)GVK’ya göre ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyeti sayılan faaliyetler çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler vergiye tabi olacaktır. Ayrıca GVK’ya göre faaliyeti ticari sayılan esnafın teslim ve hizmetleri de vergiye tabi tutulacaktır. Kısaca GVK’ya göre ticari, zirai ve serbest meslek kazancı elde edilen faaliyetler çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler vergiye tabi olacaktır.

1b)Yukarıda belirtilen faaliyetlerden devamlılık arz edenler vergiye tabi olacak, arızi faaliyetler çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler ise vergiye tabi tutulmayacaktır. Ancak aşağıda açıklanacağı üzere Kanunun 1’inci maddesinin 3/h bendi hükmüne göre ihtiyari mükellefiyet şeklinde vergilendirilmelerini isteyen mükelleflerin faaliyetleri de vergiye tabi olacaktır.

VUK’un 3’üncü maddesi uygulamasında hareketle KDVK’nın Genel Gerekçesi incelendiğinde ise Verginin Konusu'nun sınırlarının şu şekilde çizildiğini görmekteyiz. (14.06.1084 tarih ve KKTD 18/101-1711/03260 sayı ile TBMM’ye sunulan metnin Birinci kısım Birinci Bölümü'nden alıntı ile)

Katma Değer Vergisinin konusuna giren işlemler ile bu işlemlerin özellikleri tayin ve tespit olunurken, bu verginin teorisi ile Ortak Pazar Konseyinin Direktifleri ve başlıca Ortak Pazar Üyesi ülkelerindeki uygulama göz önünde tutulmuş olmakla beraber, bazı hususlarda ülkemiz şartlarına uygun hükümlerin getirilmesi yoluna gidilmiştir. Özellikle işlemlerin yapıldığı faaliyet çerçevesi tayin olunurken Gelir Vergisi Kanunu ile TTK ve Gümrük Kanunu esasları nazara alınmış ve bu arada, teslim ve hizmet kavramları etraflı ve açık bir şekilde tarif ve tayin olunmuştur. Ayrıca, Vergiyi doğuran olayın ne zaman meydana geldiği hususu uygulamada tereddütlere yol açmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmuştur.

Yasal düzenleme sırasında, özellikle işlemlerin dayanağını oluşturan faaliyetlerin çerçevesi çizilirken, öncelikle GVK’nın hükümleri esas alınmış, bu kanunda açıklık bulunmadığı TTK ile diğer ilgili mevzuat hükümlerinin dikkate alınması ilke olarak benimsenmiştir. Böylece, verginin konusunu teşkil eden teslim ve hizmet kavramlarına uygulamada değişik yorum ve anlam getirilmesine mahal bırakılmamıştır.

Bu bağlamda, verginin konusunu oluşturan ekonomik faaliyetlerden (mal teslimi ve hizmet ifalarından) ne kastedildiğini ortaya koymak gerekir.

i-Ticari, Sınai, Zirai Faaliyet ve Serbest Meslek Faaliyeti Çerçevesinde Yapılan Teslim ve Hizmetler  : Kanuna göre, her çeşit teslim ve hizmetler vergi kapsamına girmemekte, sadece ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler vergilendirilmektedir. Bu itibarla, bu faaliyetlerin özelliklerinin belirlenmesi gerekmektedir.

Kanunun gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere, söz konusu faaliyetlerin devamlılık, kapsam ve nitelikleri esas olarak GVK’daki hükümlere göre tespit edilecektir. Ancak bunlar, uygulamada herhangi bir boşluk bırakılmaması amacıyla GVK’da açıklık bulunmayan hallerde TTK ve diğer ilgili mevzuata başvurulmak suretiyle tayin ve tespit edilecektir. Böylece, örneğin, Gelir Vergisinin kapsam ve konusuna girmemekle beraber TTK’da sayılan ticari işletme veya ticari şekilde işletilen diğer müesseselerde yürütülen faaliyetler ile esnafın faaliyetinden doğan teslim ve hizmetlerin de Katma Değer Vergisine tabi olması sağlanmıştır.  

KDV Genel Uygulama Tebliğinde de açıkça belirtildiği gibi bu faaliyetlerden devamlılık gösterenler vergiye tabi tutulacak, arızi nitelikteki faaliyetler çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler ise vergiye tabi tutulmayacaktır. Bu faaliyetlerin devamlı bir şekilde yapılması halinde gelir vergisi yönünden mükellefiyetin gerçek veya götürü usulde tesis olunması KDV bakımından vergilendirmeye tesir etmeyecektir. Her iki şekilde de vergilendirilen mükelleflerin mal teslimi ve hizmet ifaları KDV'ye tabi olacaktır.

Ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyeti ile ilgili olarak kanunda herhangi bir kavram tanımlaması yapılmamıştır.

Söz konusu kavramların tanım ve mahiyetleri ile ilgili olarak GVK ve TTK’daki hükümlerden yararlanmak suretiyle konuya açıklık getirmekte yarar görüyoruz.

Şunu da burada belirtmek gerekir ki, Kanunda belirtilen bu faaliyetlerin KDV uygulaması açısından gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmasının herhangi bir önemi yoktur. Diğer bir ifadeyle, mal teslimi ve hizmet ifalarının şahıslar, şahsi işletmeler, şahıs ortaklıkları, sermaye şirketleri, kooperatifler, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri veya kamu kurum ve kuruluşları tarafından gerçekleştirilmesinin vergilendirme açısından hiç bir önemi bulunmamaktadır.

Ticari ve sınai faaliyetlerden ne anlaşılması gerektiği konusunda GVK’da açık bir tanımlama yapılmamış ve kapsamının belirlenmesi yönünden de herhangi bir kriter de getirilmemiştir.

(i)Ticari Faaliyet   :TTK’ya göre, ticari işletmeye bağlı olarak ticari sayılan faaliyetler, prensip itibariyle GVK açısından da, ticari veya sınai faaliyet kabul edilir. Ancak, istisnaen de olsa TTK’ya göre ticari faaliyet sayılan bazı faaliyetler GVK’ya göre, vergilendirme tekniği açısından serbest meslek faaliyeti sayılmıştır. Bu durumun KDV yönünden vergilendirmeye herhangi bir etkisi olmayacaktır.

Öte yandan, GVK’nın ticari ve sınai saydığı faaliyetler, TTK’da belirtilenlerden çok daha kapsamlıdır.

GVK’nın 37 nci maddesine göre her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar, ticari kazanç olarak kabul edilmiştir.

(ii)Sınai Faaliyet  :Ticari faaliyet, gerçekte, sınai faaliyeti de kapsamına almaktadır. Bu durum, hem TTK ve hem de GVK yönünden geçerlidir. Nitekim TTK’nın 12’nci maddesinde ticari işletmelerin sınai işletmeleri de kapsadığı belirtilmiştir.

GVK’da ise, ticari ve sınai kazanç şeklinde bir ayırım yapılmayarak, her iki faaliyetten doğan kazanç ticari kazanç kabul edilmiştir.

(iii)Ticari ve Sınai Faaliyetin Devamlılığı  :Ticari faaliyetin esas unsurlarından birisi, faaliyetin devamlı olarak yapılmasıdır. GVK’nın 37’nci maddesinde bu konuda bir açıklık bulunmamakla birlikte 82’nci maddesinde arızi olarak ticari muamelelerin icrasından veya ticari muamelelere tavassuttan elde edilen gelir unsurunun, sair kazanç ve irat (arızi kazanç) sayılmış olması 37’nci maddeye göre, ticari kazancın kaynağını oluşturan ticari faaliyetlerin devamlı şekilde, mutat faaliyet olarak yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır.

KDV yönünden faaliyetin devamlılığı, vergileme açısından son derece önemlidir. Çünkü kanunda belirtilen faaliyetlerden devamlılık arz edenler vergiye tabi olacak, arızi faaliyetler çerçevesinde gerçekleştirilen teslim ve hizmetler ise, vergiye tabi tutulmayacaktır.

Bu nedenle, bir ticari faaliyetin devamlılığının açık bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Ancak, bir ticari muamelenin, devamlı bir faaliyet çerçevesi içinde mi, yoksa arızi olarak mı yapıldığını belirlemek her zaman kolay olmamaktadır. Çünkü arızi ticari muamelenin neyi ifade ettiği, gerek TTK’da gerekse GVK’da tanımlanmamıştır.

(1)Mal Teslimi: Katma Değer Vergisi açısından ticari, sınai, zirai ve hukuki faaliyetler çerçevesinde yapılan iş "mal teslimi ve hizmet ifasıdır."

Mal teslimi, KDV’nin 2’nci ve 3’üncü maddelerinde tanımlanmıştır. Kanunda, teslim, "bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesi" olarak belirlenmiştir.

(2)Hizmet İfası: Hizmet ifası ise KDV'nin 4’üncü ve 5’inci maddelerinde nitelendirilmiştir. Bahis konusu kanunun 4’üncü maddesine göre hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir.

Bu işlemler; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmayı taahhüt etmek gibi, şekillerde gerçekleşebilir.

Bir hizmetin karşılığının bir mal teslimi veya diğer bir hizmet olması halinde bunların her biri ayrı işlem olup, hizmet veya teslim hükümlerine göre ayrı ayrı vergilendirilirler.

Bu fıkrada hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olarak tarif edilmektedir. Böylece vergi uygulamasında teslim ve teslim sayılan haller ile ithalat kapsamına sokulamayan işlemlerin tümünün hizmet sayılması ve vergilendirmede yasal bir boşluğun doğmaması sağlanmıştır.

Yukarıda genel tarifi verilen işlemlerin ne şekillerde görülebileceği 2’nci fıkrada sayılmış, ayrıca "gibi edatı ile hizmet kapsamına girmekle birlikte fıkrada sayılmayan işlemlerin de vergiye tabi olduğu belirtilmiştir(KDVK Gerekçe Md. 7).

Teslim konusunda bir tanımlama yapılmasına karşılık hizmet bu maddede, tam ve kesin bir tanım vermede karşılaşılan güçlükler nedeniyle, dolaylı bir biçimde tanımlanmıştır. Böylece hizmet belli bir tanım ve bilinen bazı işlemlerle sınırlandırılmayarak, ileri de değişik bir şekilde ortaya çıkacak bazı işlemler de genel tanım ve verilen örneklere göre hizmet olarak değerlendirilecektir.

Tanımlamaya göre, hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithali dışında kalan işlemlerdir. Böyle bir tanımlama ile, vergi uygulamasında teslim ve teslim sayılan haller ile ithalat kapsamına sokulmayan işlemlerin tümünün hizmet sayılması sağlanmıştır.

Hizmet sayılacak işlemlerin hangi şekillerde görülebileceği hususu maddede örnekleme olarak belirlenmiş; ayrıca "gibi" sözcüğüne madde lafzında yer vermek suretiyle hizmet kapsamına girmemekle birlikte maddede sayılmayan işlemlerin de verginin konusuna girmesine imkan verilmiştir.

Bu bağlamda ticari işletmelerce sahibi olunan (para, maddi ve gayrimaddi mal gibi aktif değerlerin faiz vade farkı gibi) belirli bir karşılık alınmak suretiyle başkaca ticari işletmelerin kullanımına/faydalanmasına sunulması, KDVK'nın 4’üncü maddesinde tanımlanan hizmet ifası kapsamında değerlendirilmesi gereken ticari bir iştir.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin “I.A.4. Hizmet” Başlıklı Bölümünde hizmet ifasının çerçevesi oluşturularak;

“…….

Verginin konusunu teşkil eden işlemlerden biri olan hizmet,3065 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde “teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir” şeklinde tanımlanmıştır. Bu işlemler; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebilir. Maddede hizmet dolaylı bir şekilde tanımlanmış, hizmet sayılan bazı işlemler belirtilmiş ve bunlara benzeyen işlemlerin de hizmet sayılacağı hükme bağlanmıştır. Bu nedenle hizmet, belli bir tanım ve bilinen bazı işlemlerle sınırlandırılmamıştır. İleride değişik şekillerde ortaya çıkması muhtemel işlemler de genel tanım ve verilen örneklere nitelik ve mahiyet itibarıyla hizmet olarak değerlendirilebilir.”

Açıklamalarına da yer verilmiştir.

(3) Finansman Temini Hizmeti  : Hizmet kavramı içinde mütalaa edilmesi gereken bu işlem, bundan sonraki bölümlerde nakit kaynaklardan faydalandırılması ya da finansman hizmeti olarak nitelenecektir.

Finansman bir işletmenin kurulması, işlemesi veya gelişmesi için gerekli mali imkanları sağlamadır. Finanse etmek ise bir işletmenin kurulması, işlemesi veya gelişmesi için gerekli kredileri sağlamaktır. Kredi bir bankanın ya da mali kurulun avans ya da borç olarak verdiği para veya avans tutarıdır. Kredi açmak ise, bir bankanın ya da mali kuruluşun belirli bir miktar parayı belirli bir süre ile müşterinin emrine vermeyi taahhüt etmesidir.

Bilindiği gibi, işletmeler finansman veya kredi ihtiyaçlarını oto finansman, sermaye artırımı veya istikraz (kredi alma) yolu ile karşılayabilirler. İşletmelerin istikraz talepleri ise gerçek kişiler veya tüzel kişi kredi kurumları tarafından karşılanır.

Hizmet; bir şey uğruna çalışma, görev, iş; başkalarına ait temizlik, düzen vb. gibi günlük işleri göre; çalışma işleme; bakım, ihtimam; yardım, katkı anlamına gelir, Hizmet; birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma; görev, iş; bakım, özen ihtimamdır.

İnsanların ihtiyaçlarını tatmin vasıtaları, mallar ve hizmetler olarak ikiye ayrılır. İnsanların ihtiyaçlarını doğrudan veya dolaylı olarak karşılamaya yarayan, ekonomik bir değeri olan, maddi bir varlık gösteren her şey maldır. Buna karşılık, genel olarak, insanların ihtiyaçlarını doğrudan veya dolaylı olarak karşılamaya yarayan, ekonomik bir değeri olan, ancak maddi bir varlık göstermeyen, sadece bedeni, fikri, emek veya sermaye organizasyonlu emekle, müspet veya menfi, bir işin veya bir görevin yapılması inşa, bakım, onarım, özen yardım, katlı, taahhüt ve benzerleri ise hizmettir.

Borçlar hukukunda kredi veren ile kredi alan arasında karz (ödünç) akdi yapılması söz konusudur. Borçlar Kanunu'nun 306’ncı maddesine göre, "Karz, bir akiddir ki onunla ödünç veren, miktar paranın yahut diğer bir misli şeyin mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karşı miktar veya vasıfta müsavi aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef olur."

Bankalar açtırılan mevduat hesapları ile bankaların ve ikrazatçıların kredi açma mukaveleleri de birer karz akdidir. Karz akdi herhangi bir şekle tabi değildir. Adi muamelelere ilişkin karz akitlerinde faiz kararlaştırılmışsa karz alanın faiz vermesi gerekmez. Ticari muamelelere ilişkin karz akitlerinde faiz kararlaştırılmamış olsa bile, karz alanın faiz ödemesi gerekir (BK Md. 307).

Borçlar hukukunda karz akdi, akdin konusu para gibi tüketilebilir "misli" şeyleri ivazlı veya ivazsız olarak belirli bir süre kullandırmayı taahhüt eden akitlerdendir. Karz akdinde karz olarak verilen şeyin mülkiyeti karz alana geçer. Karz konusu olan para veya misli şeyi karz alana teslim etmek, karz alan da karz olarak aldığı şeyi aynen değil, fakat aynı miktar ve vasıfta eşit olmak üzere mislen iade etmekle yükümlüdür. Karz akdi ivazlı veya ivazsız olabilir. İvazsız karzlarda amaç karz alana yardım etmektir. İvazlı karzlarda amaç ise faiz geliri elde etmektir. Faiz ise, karz verenin karz alana sağlandığı finansmanın kirasıdır.

Uygulamada ticari işletmelerin öz kaynaklarını ya da kredi kurumlarından aldıkları kredileri ortaklarına veya diğer ticari işletmelere faizle veya faizsiz vermeleri söz konusudur. Kredi kurumları kredi verirken, verilen kredinin vadesinde ve faizi ile birlikte geri ödenmesini güvence altına almak isterler ve bu güvenceyi görmemeleri halinde kredi açmak istemezler. Bu itibarla da gerçek kişiler ile sermaye şirketlerinin kredibiliteleri farklıdır. Bazı işletmelerin kredibiliteleri diğer işletmelere göre daha yüksektir. Bu nedenle de bazı işletmeler sermaye şirketlerinin ortakları veya organik bağı olan diğer işletmeler kredi ihtiyaçlarını diğer işletmeler vasıtasıyla istenilen zamanda, istenilen miktarda, istenilen faiz oranı ile ve istenilen vadede temin etmektedirler. Bu dolaylı olarak sağlanan finansal imkandır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, ticari işletmelerce öz kaynaklardan veya kredi kurumlarından alınan kredilerle, ortakların veya diğer ticari işletmelerin finansman ihtiyaçlarının faizle ödünç para verilerek karşılanması ve bu suretle ortaklara dolaylı veya dolaysız finansal imkan ve avantaj temini ile bu finansal imkan ve avantajlarla ekonomik menfaat sağlanması, sermaye şirketlerince yapılan bir finansman hizmetidir.

Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından verilen, (örnek mahiyetinde gösterilen) 26.08.1988 tarih ve…-1013 sayılı; 23.06.2009 tarih ve 2358 Sayılı, 12.07.2021 tarih ve 44202 sayılı; 28.07.2014 tarih ve …-827 sayılı; 05.06.2012 tarih ve …-568 sayılı; 20.06.2013 tarih ve …-111 sayılı), özelgelerde de banka ve benzeri finans kurumu niteliğinde olmayan (ilişkili ya da ilişkisiz) işletmelerden  temin edilen krediler/kaynaklar/fonlar için uygulanan faiz ve (varsa) bu faize ilişkin kur farkının bir finansman temini hizmetinin karşılığını teşkil ettiğine ve KDV’ye tabi olması gerektiğine yönelik vergisel idari değerlendirmelere yer almaktadır.

Bu husus ile ilgili GİB tarafından verilen özelgelerde söz konusu finansal işlemlere dair, ayrıca KVK, KDVK ve VUK düzenlemeleri kapsamında genel bir vergisel kapsam da belirlenmiş bulunmaktadır.

Örnek olsun, GİB tarafından verilen 27.08. 2104 tarih ve 27575268-105[230-2011-522]-827 sayılı özelge içeriği aşağıdaki gibidir:

           

“…….

 Buna göre, şirketinizin, grup şirketlerine ödünç para verme işleminin 2 sıra no.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinin, Muhasebe Usul ve Esasları/V-Tekdüzen Hesap Çerçevesi, Hesap Planı ve Hesap Planı Açıklamaları başlığı altında yer alan C-Hesap Planı Açıklamaları çerçevesinde; “131-Ortaklardan Alacaklar Hesabı” nda, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinde hüküm altına alınan yöntemlerin veya işlemlerin mahiyetine uygun şirketinizce öngörülen diğer yöntemlerin kullanılması suretiyle, hesaplanan faiz tutarının ise “642- Faiz Gelirleri”  hesabında  izlenmesi gerekmektedir.”

Konu özelinde 20.06.2013 tarih ve 70280967-105[323-2012/12]-111 sayılı diğer bir GİB özelgesi ise aşağıdaki vergisel açıklamaları içermektedir.

“……

   II- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

   3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 inci maddesinde, Türkiye'de yapılan ve maddede sayılan işlemlerin katma değer vergisine tabi olduğu belirtildikten sonra, 1 inci bentte, ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olacağı belirtilmiştir. Anılan Kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinde teslim ve teslim sayılan haller, 4 ve 5 inci maddelerinde de, hizmet ve hizmet sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerin hizmet sayılacağı düzenlenmiştir.

   Bu nedenle, şirketinizin ortaklardan olan alacaklarına adat faizi hesaplanması ve hesaplanan adat faizi üzerinden finansman hizmeti olmasından dolayı şirketin alacaklı olduğu ortak adına fatura düzenlenmesi ve bu faturada genel katma değer vergisi oranının uygulanması gerekmektedir.”

Katma Değer Vergisinde teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir ve bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılandan bu işlemler karşılığında, ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade eder ve vade farkı, fiyat farkı, faiz pirim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerler matraha dahildir (KDVK Md. 20, 24/c).

Mükerrer vergilendirmeyi önlemek için, KDVK’nın 17/4-e maddesi ile banka ve sigorta muameleleri vergisi kapsamına giren işlemler Katma Değer Vergisinden istisna edilmiştir.

Diğer taraftan, KDVK’da, sermaye şirketlerinin finansman hizmetlerinin Katma Değer Vergisinden istisna olduğuna ilişkin herhangi bir hüküm yer almamaktadır.

Kaldı ki, KDVK ile Gider Vergileri Kanunu'nun Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisine ilişkin hükümleri de yürürlükten kaldırılsa ve KDVK’nın 17/e maddesindeki istisna hükmü de yer almasa idi, banka ve sigorta şirketlerinin banka ve sigorta muamelelerinin de Katma Değer Vergisine tabi olacağı kaçınılmazdı.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, sermaye şirketlerinin, devamlı olarak ödünç para verme işleriyle uğraşmaksızın, öz kaynaklarını veya kredi kurumlarından aldıkları kredileri diğer ticari işletmelere faizle ödünç para vermeleri, ticari iş kapsamında ifa edilen finansman hizmeti olarak KDV'ye tabidir.

Transfer Fiyatlandırması uygulaması Kurumlar Vergisi açısından bir vergi güvenlik müessesesi olup, Kurumlar Vergisi Kanunu ve ilgili tüm düzenlemeler (kar payı sayılma, düzeltme, hazine kaybına yol açılması, emsal bedelin saptanması gibi) sonuçları itibariyla açısından bu (Kurumlar Vergisi) ve bağlantılı (Kurumlar Vergisi Tevkifatı ve Kurum Geçici Vergi) vergiler açısından önem arz etmektedir.

Vergiyi doğuran olay ise, kanunun 10’uncu maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde malın teslimi veya hizmetin yapılması ile vergiyi doğuran olay meydana gelmektedir. Ticari kazancın tespitinde tahakkuk esası ve dönemsellik ilkesi geçerli olduğundan, faiz tahakkuklarının hesap dönemleri sonunda yapılması gerekir.  Bu nedenle, katma değer vergisi açısından vergiyi doğuran olayın, ilgili hesap dönemi sonunda (VUK’un 185 ve 259’uncu maddeleri uyarınca Değerleme/Bilanço günü) meydana geldiği kabul edilecektir.

Özet ve sonuç olarak, KDVK’nın 20/1’inci maddesine göre teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir. Bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade eder.

Diğer taraftan KDVK’nın 27/1’inci maddesine göre, bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücretidir.

KDV Genel Uygulama Tebliği’nin “III-A-1.1. Matrah/ 1. Teslim ve Hizmet İşlemlerinde Matrah Genel Açıklamalar” ve “7. Emsal Bedeli ve Emsal Ücreti” başlıklı bölümlerinde, vergi matrahın oluşumu ve emsal bedelin belirlenmesi özelinde de gerekli açıklamalara yer verilmiş bulunmaktadır.

Emsal Bedeli ve Emsal Ücreti, bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah, işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücretidir. Emsal bedeli ve emsal ücreti Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesi hükmüne göre tespit olunur. Bedelin emsal bedeline veya emsal ücretine göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde de matrah olarak emsal bedeli veya emsal ücreti esas alınır. KDV uygulaması bakımından emsal bedelinin tayininde genel idare giderleri ve genel giderlerden mamule düşen hissenin bedele katılmasının mecburi olduğu Kanunun 27 nci maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiştir. Vergi Usul Kanununun 275 inci maddesinde ise genel idare giderlerinden imal edilen emtianın maliyetine pay verilip verilmemesi hususu, mükelleflerin ihtiyarına bırakılmıştır. Ancak KDV uygulaması açısından mükellefler, imal ettikleri emtiada emsal satış bedellerini, maliyet bedeli esasına (Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesinin ikinci sırasına) göre tayin ettikleri takdirde, genel idare giderlerinden mamule düşen hisseyi emsal satış bedeline dâhil edebilir. Serbest meslek faaliyetleri için ilgili meslek teşekküllerince tespit edilmiş bir tarife varsa, hizmetin bedeli, bu tarifede gösterilen ücretten düşük olamaz.

Dolayısıyla, şirketlerin ilişkili oldukları kurumlara para kullandırması işleminde katma değer vergisi matrahı, bu işlemin karşılığı olarak ilişkili kurumlara tahakkuk ettirilen faiz tutarı olacaktır. Herhangi bir faiz tahakkuku yapılmaması durumunda ise matrah, söz konusu işlemin emsal faiz tutarı olacaktır.

Özet ve sonuç olarak, doğrudan KDVK 1‘inci madde kapsamında değerlendirilen söz konusu ticari işlemde (KDVK’nın 4 ve 20’nci madde düzenlemelerine dayalı hizmet ifalarında) vergi matrahı, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir. Finansman hizmetinde matrah ise, sağlanan finansman hizmeti karşılığında elde edilen, tahakkuk ettirilen ya da ettirilmesi gereken faiz tutarıdır.

Yine aynı Kanunun 28’inci maddesine göre katma değer vergisi oranı, vergiye tabi her işlem için %10’dur. Bakanlar Kurulu bu oranı 4 katına kadar artırmaya, %1’e kadar indirmeye, bu oranlar dâhilinde muhtelif mal veya hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkilidir.

07.07.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “7346 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı” ile ekli listede yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi her işlem için KDV oranını %20 olarak belirlemiştir. Hesaplanan adat faizi üzerinden verilen finansman temini hizmeti ekli listelerde yer almadığı için hizmetin ifasına bağlı olarak, KDVK’nın vergiyi doğuran olayı düzenleyen 10’uncu maddesi uyarınca, %20 vergi oranı uygulanacaktır.

            4.VERGİSEL VE İDARİ RİSKLER VE DEĞERLENDİRMELER:

Tarafların, sınırları yukarıdaki gibi belirlenen finansal hizmet ifalarındaki vergileme alanı itibariyle yalnızca Kurumlar Vergisi açısından bir yükümlülüğü bulunmasa dahi, böylesi bir işleyişin, diğer düzenleme alanları olarak spor ve sermaye piyasası düzenlemeleri ile müstakilen KDV açısından mali ve vergisel sonuçlarının göz önünde bulundurulması ve izlenmesi gerekir. Bu bağlamda ticari/finansal işlemlerin olası vergisel ve idari sonuçlarını başlıklar halinde değerlendirelim:

4.1-Karşılıklı Verilen Finansman Temini Hizmeti Üzerinden Faiz Tahakkuk Ettirilmelidir.: Gerçekte derneğe ait gayri maddi hakların “sözleşme ile belirlenen koşullarda devredilerek”  yine dernekler tarafından kurulan A.Ş.’ler tarafından işletilmesi/kullanılması ile dernek tarafından gerçekleştirilen profesyonel veya amatör spor branşlarının finansmanı için, bir kısım hissesi halka arz edilmiş olmakla birlikte ana ortak derneğin sermaye tahsisi kaynaklı, dolayısıyla kendisine ait fon kullanımlarının, T.T.K, SPK ve KDVK düzenlemeleri uyarınca, adatlandırma işlemi yapılarak, faiz tahakkuk ettirilmesi suretiyle kullanılması gerekmektedir. Bu işlem, sermaye payları ve tutarları da düşünüldüğünde, ilişkili tarafların gerçekte tek bir (sportif) faaliyet üzerinde oluşan ve atıl olup olmadığı da belirsiz “nakit varlığın/fonun” bu faaliyet üzerinde varlık buldurulan iki ayrı (ilişkili) tüzel kişi arasında dağıtılmasından kaynaklı bir işlem niteliğindedir. Finansal işlemler üzerinden fiktif olmayan nitelikte, gerçek bir ticari ve mali değer/katma değer üretilip üretilmediği ya da ne kadar üretildiği de tartışılabilir.

Dolayısıyla, tüm işlemlerin sonucu olarak ilişkili kişiler arasında üretilen faizin hacmi, sportif A.Ş.’ler tarafından esas faaliyet kapsamında yürütülen ticari/sportif işlemlerin nicel ve nicel ağırlığını değiştirmekte, baskılamaktadır. 

4.2.Faiz Oranı Emsallere Uygun Biçimde Belirlenmelidir: Gerek SPK, gerekse KVK ve KDVK düzenlemelerine göre kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.

Emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder. Emsallere uygunluk ilkesi doğrultusunda tespit edilen fiyat veya bedellere ilişkin hesaplamalara ait kayıt, cetvel ve belgelerin ispat edici kâğıtlar olarak saklanması zorunludur.

Söz konusu uygunluk ölçütü ilgili idari düzenlemelerde tartışmasız biçimde belirlenmiş olup, aksi durum idari ve vergisel yaptırım ile karşılanacaktır.

A.Ş.’ler tarafından emsale uygun olmayan biçimde düşük oranda hesaplanacak faiz, derneğe aktarılan kar payı niteliğine bürüneceğinden, hem A.Ş. hissedarları tarafından elde edilmesi gereken kazancın azalmasına yol açacak ve SPK denetimine konu edilecek, hem de GVK’nın 94/6-bi uyarınca kar payı tevkifatı riski taşıyacaktır.

           

4.3-Tahakkuk Ettirilecek Faiz KDV’ye Tabi Olacaktır.: KDVK’nın 1/1, 4/1, 17/4-e, 24/1-c düzenlemeleri gereği böylesi bir fon aktarımı finansman temini hizmeti ifa edildiği sonucunu doğuracağından emsale uygun biçimde hesaplanacak faiz ayrıca KDV’ye tabi tutulacaktır. Yukarıda yer verilen tabloda A.Ş.’ler tarafından derneklere fon kullandırıldığı saptandığından, A.Ş.’ler tarafından dernekler adına fatura düzenlenmek suretiyle faiz geliri ve KDV hesaplanarak beyan edilecektir.

Vergileme işleminin, hâkim ortak konumunda bulunan derneklerden, KDV beyan pozisyonlarına göre, ilave bir fon çıkışı yaratma potansiyeli taşıdığı da tabiidir.

           

4.4-Dernek Tüzel Kişiliği Açısından, Kendisine Ait ve Bağlı Yeni Bir İktisadi İşletme Oluşma Riski Bulunmaktadır.: 1 Seri numaralı KVK Genel Tebliğinin "2.4. Dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler" bölümünde yapılan açıklamaların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

            “Anılan Genel Tebliğin (2.3.1) bölümünde ise iktisadi işletmenin belirlenmesinde iktisadi işletmenin en belirgin özelliğinin bağlılık, devamlılık ve faaliyetin ticari, sınai veya zirai bir mahiyet arz etmesi olduğu diğer bir anlatımla iktisadi işletmenin unsurlarının ticari faaliyetin de temel özelliklerinden olan, bir organizasyona bağlı olarak piyasa ekonomisi içerisinde bedel karşılığı mal alım-satımı, imalatı veya hizmet ifaları gibi faaliyetler olduğu, Kanunun bu gibi halleri tek tek saymak yerine, dernek veya vakıf tarafından piyasa ekonomisi içerisinde icra edilen tüm iktisadi faaliyetleri kapsamına aldığı, satılan mal veya hizmete ait bedelin sadece maliyeti karşılayacak kadar olmasının, kâr edilmemesinin, kârın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesinin iktisadi işletme olma vasfını değiştirmeyeceği ifade edilmiştir.

           

Dolayısıyla, derneklerin tüzel kişilikleri itibarıyla kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunmayıp devamlılık arz eden ticari, sınai ve zirai faaliyetleri nedeniyle oluşacak iktisadi işletmeler nezdinde kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edileceği tabiidir.”

           

Dernekler tarafından A.Ş.’lerden sürekli ve düzenli fon/finansal kaynak temin edilmesi işlemi, derneklerin A.Ş.’ler tarafından devralınan ve yürütülen sportif faaliyetin kısmen dernekler tarafından da üstlenildiği/icra edildiği/taraf olunduğu, i-profesyonel futbol faaliyetiyle doğrudan ya da dolaylı bağlantılı, ii-profesyonel ya da amatör diğer spor branşları için doğrudan yürütülen ticari işlemler için ödeme ve tahsilat yapılmış olması sonucunu da doğurabileceğinden, dernek tüzel kişiliği bünyesinde, ait ve bağlı yeni bir iktisadi işletme oluşması riskini barındırmaktadır.

           

4.5-Kamuya Yararlı Dernek Statüsünün Yitirilme Olasılığı Bulunmaktadır.: Halka açık sportif A.Ş.’lerin ilişkili olduğu spor kulübü derneklerin tamamı da dahil olmak üzere bir kısım spor kulübü dernekleri “Kamuya Yararlı Dernek Statüsü” kazanmıştır.

           

Bu statü, bazı vergisel ve idari düzenlemeler kaynaklı olarak bu derneklere birçok istisna, muafiyet ve bağışıklık sağlamaktadır.

           

Bu statünün kazanılması Dernekler Kanunu (Md. 27,48-52), Dernekler Kanunu Yönetmeliği (Md.50) düzenlemeleri ışığında, İçişleri Bakanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan ikincil talimat ve sirküler (KVK-2/2003-2 ve KVK-34/2014-4) düzenlemeleri ile yürütülmektedir.

           

Bu statünün kazanılması, sürekli denetimi ve kaybedilmesine dair koşullar ve idari işlemler, ilgili düzenlemelerde ayrıntılı olarak yer almaktadır.

           

Dernekler Kanunu’nun 58 inci madde hükmü uyarınca, bir derneğin kamu yararına çalışan derneklerden sayılabilmesi için;

i-En az bir yıldan beri faaliyette bulunması,

ii-Amacının ve bu amacı gerçekleştirmek için giriştiği faaliyetlerin ülke çapında yararlı sonuçlar verecek nitelik ve ölçüde olması,

iii-Yıl içinde elde edilen gelirin en az yarısının bu amaçla harcanması,

iv-Sahip olduğu mal varlığı ve yıllık gelirinin tüzüğünde belirtilen amacı karşılayacak düzeyde olması,

gerektiğinden, spor faaliyetiyle uğraşan A.Ş.’ler ile hâkim ortak spor kulübü dernekleri arasındaki fon aktarımı ve dernekler tarafından bu fonun kullanımı ile sahip olunan mal varlığının bir kısmının faiz olarak A.Ş.’lere aktarılması işleminin bu statü ve işlev açısından da dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir.

4.6. Kulüp Lisans Sistemi ve SPK Düzenlemelerine Riayet Edilmelidir.: Çalışmanın önceki bölümlerinde belirtilen düzenleme ve gerekçeler ışığında, ilişkili kişiler arasında gerçekleştirilen finansal işlemlerde, i-Dernekler, ii-Sermaye Piyasası ve iii-Spor mevzuatı düzenlemelerinin de ayrıca göz önünde bulundurulması gerekir.

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  19  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Murat Başaran Cuma, 02 Nisan 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

futbolekonomihakkimizdabanner2

esitsizliktanitim

aksartbmmraporbanner

Yazarlarımızın Son Yazıları

Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Kutlu Merih
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Doç. Dr. Deniz Gökçe
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Prof. Dr. Sebahattin Devecioğlu
Murat  Başaran
Murat Başaran
Mete İkiz
Mete İkiz
Hüseyin Özkök
Hüseyin Özkök
Ömer Gürsoy
Ömer Gürsoy
Neville Wells
Neville Wells
Kenan Başaran
Kenan Başaran
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Ahmet Talimciler
Prof. Dr. Lale Orta
Prof. Dr. Lale Orta
Müslüm Gülhan
Müslüm Gülhan
Tuğrul Akşar
Tuğrul Akşar
Av. Hüseyin Alpay Köse
Av. Hüseyin Alpay Köse
Doç. Dr. Recep Cengiz
Doç. Dr. Recep Cengiz
Dr. Ahmet Güvener
Dr. Ahmet Güvener
Av. Arman Özdemir
Av. Arman Özdemir
Dr. Tolga Genç
Dr. Tolga Genç
Tayfun Öneş
Tayfun Öneş
Dr. Bora Yargıç
Dr. Bora Yargıç
Alp Ulagay
Alp Ulagay

Kimler Sitede

Şu anda 1655 konuk çevrimiçi

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 51848415

raporlaranas

kitaplar aksar

1

futbol ekonomi bulten

fesamlogobanner

ekosporlogo


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

futbolekonomisosyal2

 

sosyal1