Endüstriyel Futbolun Gözbebeği Üç Kulüp Üzerine Sıra Dışı Bir Analiz
Bizi Takip Edin Futbol ekonomisi facebookta futbol ekonomisi twitterde
x
Buradasınız >> Ana Sayfa Haberler & Makaleler Yönetim Mete İKİZ Endüstriyel Futbolun Gözbebeği Üç Kulüp Üzerine Sıra Dışı Bir Analiz

Endüstriyel Futbolun Gözbebeği Üç Kulüp Üzerine Sıra Dışı Bir Analiz

Mete İkiz- 15 Haziran 2011

Dünya futboluna yön veren en üst düzey kulüplerden Barcelona, Real Madrid ve Manchester United'ın endüstriyel futbol gelişimlerini iktisadi, mali, yönetsel ve sportif yönden analiz eden Mete İkiz, Türk futbol kulüplerine de yol gösterebilecek çok önemli dersleri bizlerle paylaşıyor.

 

I-FC Barcelona: Bir Başarı Öyküsü 

Daha önceki yazılarımda aktarmaya çalıştığım üzere, endüstri haline gelerek yapı değişikliğine uğrayan ve ekonomik gerçeklerin ön plana çıktığı günümüzün “yeni futbol” kurallarıyla birlikte ortaya çıkan iş modellerinin ana prensibi, medya platformları, içerik sağlayıcılar, reklamcılar, sponsorlar ve organizatörler gibi destek unsurlarının optimum şekilde kullanılarak, “Futbol Şovunu” yaratmak, oynatmak ve sonuç olarak diğer alternatif eğlence/spor türleriyle rekabet ederek ticaretleştirmekden geçmektedir.

Bu haftadan itibaren, bu yeni futbol düzeninde kendilerini yeniden yapılandırarak başarılı olan FC Barcelona, Real Madrid, Manchester United, Chelsea, AC Milan, FC Bayern, Ajax, ve Olympic Lyon gibi Kulüplerin birbirinden farklı iş modellerini, organizasyon yapılarını inceleyerek, kendi yollarını yaratarak nasıl başarıya ulaştıklarını irdelemeye çalışacağım.

Bu hafta FC Barcelona’nın (“Barca”) uzun yıllar sonucunda köhneleşen ve imajının ciddi oranda sarsılmasına yol açan eski yönetim modeli ile organizasyon yapısından bahsedecek ve bir avuç Barca sevdalısının bu yapıyı değiştirmeye yönelik uzun vadeli stratejilerini anlatacağım.

FC Barcelona Tarihi

İspanya’nın en köklü kulüplerinden olan Barca, 1899’da İsviçreli bir işadamı olan Hans Gamper tarafından kuruluyor, Gamper’in büyüdüğü Zürih şehrinin bordo mavi renklerini alan Kulüp, Barcelona şehrinin armasını ilk formasına taşıyarak bu güzel Katalan şehrine olan bağlılığını ortaya koyuyordu. 1910’da kulübün kendi arması olmasına karar veriliyor ve ortaya günümüzde kullanılan meşhur arma çıkıyordu. 1909 yılından 1922’ye kadar Katalonya Şampiyonluğu’nu 8, İspanya Şampiyonluğu’nu ise 5 kez kazanma başarısını gösteren Barca, yeni stadına taşınmasıyla popüleritesini artıracaktı.

Kuruluşundan bu yana farklı yerlerde oynayan Barca’nın “Les Corts” adı verilen ilk Stadı 1922 yılında açılacak ve önce 20.000 birkaç yıl sonra ise 60.000 kişilik kapasitesiyle Barcelona şehrinin futbola tutku derecesinde aşık halkı tarafından bir futbol katedrali olarak anılmaya başlanacaktı. Bu muhteşem Stad aynı zamanda Barca için sosyal büyümenin merkezi olacak ve 1924’e gelindiğinde Kulübün üye sayısı 12.000 kişiyi aşacaktı. Barca 1928-29 sezonunda İspanya Ligi’nin ilk oluşumunda Şampiyon olacak, ancak 1936’da ülkenin iç savaşa sürüklenmesiyle, Katalonya Eyaletinin önde gelen simgesi Barca’nın Başkanı o dönemde İspanya’yı diktatörlükle yöneten General Franco’nun askerleri tarafından vurulacak, futbol takımı ise Meksika ve ABD’yi kapsayacak uzun bir turneye çıkmak durumunda kalacak, bu durum Kulübün ekonomik durumunu kurtaracak ancak takımın yarısının Meksika ve Fransa’ya iltica etmesiyle, ekibin kaybedilmesine yol açacaktı.

barcelona1

1950’ye gelindiğinde Barca’nın üye sayısı 26.000 kişinin üzerine çıkıyor ve Kulübün ilk yıldız oyuncusu olan Macar Ladislao Kubala’nın gelişiyle birlikte 1951-53 yılları arasında önüne gelen tüm kupaları kazanıyor, 1951-52 sezonunda ise İspanya Lig Kupası,  İspanya Kupası, Latin Kupası, Eva Duarte Kupası ve Martini Rossi Kupası’nı kazanarak ulusal ve uluslararası düzeyde bir sezonda alınabilecek muhtemel 5 Kupanın tamamını kaldırıyordu. Üst üste gelen parlak başarılar, Barca’yı gelirlerini artırmak adına yeni ve daha büyük bir stada taşınmaya teşvik edecek ve 1957’de tamamı koltuk kapasiteli olan 120.000 kişilik Nou Camp (Yeni Kamp) Stadı’nın kapıları açılacaktı.  

 

 

Sportif açıdan zayıf geçen 1960’lardan sonra Barca, 1973’de dönemin efsanevi futbolcusu Hollandalı Johan Cruyff’u transfer ederek yeniden yükselişe geçecek ve ulusal, uluslararası organizasyonlarda arda arda şampiyonluklar elde edecekti. 75. kuruluş yılında 70.000 üye sayısına ulaşan Barca, 1982’de Maradona’nın kadroya dahil oluşuyla yeni bir atağa kalkacak ve 1990’ların başlarında Johan Cruyff’ün teknik direktörlüğünde oluşturduğu “Rüya Takım”la Avrupa’nın önde gelen futbol ekolleri arasındaki haklı yerini alacaktı.

Barca’nın Altın Dönemi

Barca’da değişim sloganıyla 1978’de Başkanlık koltuğuna oturan, Josep Lluis Nunez’in dönemi 22 yıl sürecek, bu dönemin başlarında Kulüp gelirlerinde ciddi bir büyüme yakalayacak, finansal açıdan düzlüğe çıkacak, üye sayısını ve aktiflerini de önemli oranda artıracak, tüm bu değişimin sonucu olarak  Futbol Tarihi ve İstatistiği Uluslararası Federasyonu (IFFHS) tarafından sportif başarıları nedeniyle, 1997’de “dünyanın en iyi kulübü” seçilecekti. Bu dönemin en özel ve başarılı yılları ise 1990-94 arasında “Rüya Takım”ın 4 kez üst üste İspanya Ligi Şampiyonluğunu kazanması ve aynı zamanda Avrupa Şampiyon Kulüpler Şampiyonu olmasıyla yaşanacaktı.

Parlak sportif başarılarla adeta bir rüya gibi geçen yıllardan sonra, 1995’de sıfır finansal borç ve 30 milyon Euro nakte sahip Barca, Nunez yönetiminin son dönemlerinde yapılan yanlış transferler ve beceriksiz yöneticilerin kötü yönetimiyle ulusal ve uluslararası organizasyonlarda sportif başarısızlıklığın da önemli katkısıyla hızlı bir düşüş dönemine giriyor, sadece birkaç yıl içerisinde 90 milyon Euro’ya ulaşan borçlarında etkisiyle, Kulüp tarihinde görülmemiş bir şekilde üyeler arasında kutuplaşmalar oluşmaya başlıyordu.

Elefant Blau Platformu

Birkaç yıla sığan son derece kısa bir dönem içerisinde, Barca’nın yüzyıllık değerlerindeki hızlı erezyon ve Katalonya açısından büyük önem taşıyan sosyal sorumluluk misyonundaki azalmayla, bir kaos ortamına itilen Kulüpte tepki  gecikmiyor ve Barca değerlerine büyük bir tutkuyla bağlı, onu bir hayat şekli olarak benimsemiş 5 kişilik devrimci küçük bir zümre, Elefant Blau Platformu (Barcelona şehrinin simgelerinden Mavi Fil), uzun vadeli stratejik hareketini 1998 yılında başlatıyordu. Barcelona’lı genç bir avukat olan Joan Laporta liderliğinde, her biri finans, pazarlama, danışmanlık ve denetim alanlarındaki kariyerleriyle kendilerini kanıtlamış olan Elefant Blau Platformu, mevcut yönetimin icraatleriyle Barca’da kuruluşundan beri var olan demokratik kültürü sistematik bir şekilde yok ettiğini ve bu talihsiz gidişatın Kulübü büyük bir ekonomik girdaba sürüklediği gibi, Kulübün gerçek ekonomik durumu hakkında üyelerin her geçen gün daha az bilgiye sahip olma durumunda kaldıklarını öne sürerek, Nunez’in Başkanlıkdan istifasını istiyorlardı.

Oyunu kurallarına göre organize bir şekilde oynayan Elefant Blau, Mart 1999’da 4.600 üyenin imzasıyla bir gensoru önergesi veriyor ve Kulübün yüksek borçları neticesinde bir ekonomik krize girmesinin önlenmesi amacıyla Başkan Nunez’in istifasını resmen talep ediyordu. Laporta ve arkadaşları, Barca’nın önümüzdeki yıllarda belli bir kesim tarafından yönetilmesi ve başka kimsenin bu işe yeltenmemesi amacıyla yüksek borçlanmanın kasden yapıldığını iddia ediyorlar ve 20 yıldan fazla süredir Başkanlık koltuğunda oturan ve yozlaşan Nunez’in artık bu işi götürmemesi gerektiğini üyelere anlatıyorladı. Oylanan önerge 14.000’den fazla üyenin Nunez’in istifası lehine oy kullanmasıyla sonuçlanacak ve 2000 yılı başında Nunez Kulüp Başkanlığından istifa edecekti. Barca hızla yeni Başkanlık seçimlerine gidecek ve Nunez’in 2. Başkanı Joan Gaspart ile Elephant Blau Platformu’nun desteklediği matbaacı ve reklamcı Lluis Bassat kozlarını paylaşacaklar, kıran kırana geçen yarışı ise Nunez statükosunun devamı olan Gaspart, oyların %55’ini alarak kazanacaktı.

Barca’da Statüko Devam Ediyor...

Finansal durumu düzlüğe çıkarmak adına, yeni Başkan Gaspart birazda hazırlıksız olarak Barca’yı yeniden organize etmeye soyunuyor ve bu kapsamda Kulübü; Spor Branşları; Ekonomi & Finans; Pazarlama; Sosyal İletişim ve Aktif Yönetimi olmak üzere 5 ana birime ayırıyor ve tüm birimlerin başına 5 Başkan ve 5 Başkan Yardımcısı atıyordu. Gaspart ayrıca Barca’nın tüm faaliyette bulunduğu alanları 100 direktörün kontrolüne alıyor ve belirsiz görev tanımları nedeniyle efektif olarak çalışma şansı olmayan bu sistemi aradan bir yıl dahi geçmeden lav ediyordu. Gaspart’ın ilk yılı olan 2001’de 92 milyon Euro’luk futbolcu transferi yapılıyor, 2002’de ise transfer ücretleri astronomik bir artışla 189 milyon Euro’ya ulaşıyor ve böylelikle 2 yılda 281 milyon Euro’luk transfer harcaması yapılıyordu. Gaspart Başkanlığa geldiğinde 82 milyon Euro seviyesinde olan net borç, 2 yıl içerisinde 181 milyon Euro’ya çıkıyor ve karşılığında günah keçisi olarak 6 ayda bir değişen 4 teknik direktörle birlikte hiçbir sportif başarı gelmediği gibi, Kulüp üyeleri ve taraftarlar arasında daha da derin bir kutuplaşma neticesinde kaos ortamına sürükleniyor, başarılarla dolu şanlı tarihine rağmen İspanyol basınında alay konusu olarak sıradan bir kulüp olma yolunda tam gaz ilerliyordu. Kulübün gelirleri de önemli oranda düşüş gösteriyor ve üyeler ile taraftarların Kulübün kötü yönetimiyle Barca aşklarına gem vurarak Nou Camp’ı boş bırakmak ve kulüp logolu ürünlere itibar etmemek üzere Kulüplerine yabancılaşmaları, Barca’yı dünya kulüpleri gelir liginde, 2002 yılında 13. sıraya kadar geriletiyordu.

Aralık 2002’ye gelindiğinde hasarlı finansal duruma ve bölünmeye artık yeter diyen 133 Barca taraftar organizasyonu ve 200 üye bir manifesto verecek ve Başkan Gaspart’ın istifasını isteyecekti. Şubat 2003’de açıklanan finansal tablolarla, Barca toplamda 230 milyon Euro ile İspanya’nın en yüksek borca sahip Kulübü talihsiz ünvanını eline geçirecek ve ardından Barca camiasında en azından demokrasinin temel kuralları işleyecek ve böylesine başarısız bir tabloya imzasını atmış olan Gaspart Başkanlıkdan istifa edecekti.

Barca’da Yine Seçim Zamanı, bu sefer Elephant Blau Sahnede...

Ağır finansal yüklerin etkisiyle sosyal açıdan kırılma noktasına gelen Barca’da yeni seçimler Kulübü düzlüğe çıkarmanın belki de son şansı olarak büyük bir önem kazanıyor ve Barca’nın bu zor gününde 6 aday seçimlere girmeye karar veriyor, en büyük aday ise bir önceki seçimleri kıl payı kaybetmiş Bassat oluyordu.

İşte bu aşamada Elephant Blau Platformu, Barca’nın geleceğini şekillendirecek stratejik bir karar alacak ve genç olmaları nedeniyle Kulüp içerisinde tam olarak tanınmamalarına rağmen, bir önceki seçimlerde Bassat’ı desteklediklerinde, Bassat’ın kendi seçim stratejisini kullanarak kendilerini pasifize etmesi neticesinde göz göre göre gelen sandık yenilgisi nedeniyle derslerini acı olarak aldıklarını düşüncesinden hareketle, 6 aday içerisinde kendilerine şans tanımayan yakın çevrelerinin yeniden Bassat’ı destekleme yönündeki telkinlerini kulak ardı ederek, 2003 seçimlerine bu sefer tek başlarına girmeyi tercih edeceklerdi. Rakiplerine göre farklıklarını tüm Barca camiasına göstermeye ant içmiş Elephant Blau Platformu, Barca tarihinde bir ilki gerçekleştirecek ve uzun zamandır bir gölge kabine şeklinde takip ettikleri Kulüplerinin finansal durumunu düzeltmek amacıyla Kulübün finansal modelini yeniden kurgulayacaklar ve ortaya en ince detaylarıyla çalışan bir iş planı çıkacaktı.,

 

Makrodan mikroya gelerek futbol endüstrisini mercek altına alan iş planın öncelikli tespitleri; futbolun dünyada yılda %10-25 arasında büyüyen önemli bir endüstri haline gelmesi; futbolun iş modelinin ulusaldan ziyade uluslararası bir kimliğe bürünmesi gerekliliği; futbol endüstrisinin global olarak büyük kulüpler ve diğerleri olarak bir yol ayrımına gitmekte olduğu ve Barca’nın yeniden dünyanın büyük kulüpleri arasındaki yerini almak üzere yeni bir strateji geliştirmesinin elzem olduğu şeklinde olacaktı. Bu yeni stratejilerini ise: en iyi oyuncuları almak; ulusal ve uluslararası şampiyonlukları kazanmak; global bazda Barca’ya sadık bir taraftar kitlesini oluşturmak, gelirleri artırmak ve yeniden en iyi oyuncuları almak gibi başlangıçta basit gözüken fakat başarısı detaylarda gizli bir fasit döngü yaratma üzerine oturtacaklardı.

Elephant Blue Platformu, 2003 Başkanlık seçimlerine hazırlanırken hiçbirşeyi şansa bırakmayacak, attığı her adımı önceden planlayarak stratejik düşündüğünü Barca camiasına kanıtlayacaktı. Öncelikle avukat, danışman, spor yöneticisi, küresel şirketlerde ve bankalarda yöneticilik yapmış, Barca değerlerine sahip çıkan ve Kulübü hayatının önemli bir parçası olarak gören koyu Barca taraftarı ve üyesi sıkı bir takım biraraya geliyor ve birbirine bağlı, farklı özellikleri nedeniyle birbirini tamamlayan bu anahtar ekibe, ABD Başkanlık seçimlerinde Bush’un danışmanlığı yapmış politik danışmanlarda seçim için destek veriyordu.

Barca’nın mevcut durumunu detaylı olarak irdeleyen ve kritik durumdan çıkış stratejilerini net olarak anlatan 100 sayfalık iş planının Barca tarihinde bir ilk olarak hazırlanarak, tüm üyelere gönderilmesi, “komple değişim” mesajlarının altının zamanı belirlenmiş projelerle doldurularak kamuoyuna yansıtılması, yapılan toplantılar ve ülke basınının efektif olarak kullanılmasıyla, yapılmak istenenlerin başta üyeler olmak üzere Barca taraftarlarıyla açık olarak paylaşılması gibi hedefe ulaşan rasyonel stratejilerle Elephant Blue Platformu, seçim kampanyalarının başında anketlerde %2 civarında olan oy oranlarını, 2 ay gibi kısa bir sürede %30’lara çıkararak, ana Başkan adayı Bassat’la olan arayı kapatacak ve Haziran 2003’de yapılan seçimlerde, Barca tarihinde rekor sayıda üyenin (27.138) oylarını alarak, %53’e karşı %32 ile Bassat’a açık bir üstünlük sağlayarak yönetimi devralacaklardı.

Artık Barca’da değişim rüzgarları bütün süratiyle esmeye başlamıştı.

Biraz da Elephant Blue Platformu’nun Barca’da büyük bir başarıyla uyguladıkları köklü reform stratejilerinden bahsedelim.

 

FC Barcelona: Bir Başarı Öyküsü - II

Geçen hafta FC Barcelona’nın (“Barca”) 1899’da kuruluşundan bu yana geçen koca bir asır sonucunda köhneleşen ve imajının ciddi oranda sarsılmasına yol açan eski yönetim modeli ile organizasyon yapısından basetmiş ve bir avuç Barca sevdalısının bu yapıyı değiştirmeye yönelik uzun vadeli stratejileri neticesinde  Barca tarihinde rekor destekle yönetime gelişlerini anlatmıştım. Bu hafta ise Kulübü yönetmeye başlayan Elephant Blue Platformu’nun yıllardır Kulübün içerisinde oluşmuş ve Kulübü rekabetçi yapıdan uzaklaştıran statüskoyu kırarak büyük bir başarıyla uyguladıkları köklü reform stratejilerinden bahsedeceğim.

İspanya’da Futbolun Genel Yapılanması

Barca’nın yeni yönetim ekibinin reform stratejilerinin altında İspanyol futbolunu, özellikle de La Liga’nın genel yapılanmasını iyi etüd etmesi yatmaktaydı. Tarihsel olarak İspanya’da spor dernekleri, kar amacı gütmeyen sosyal organizasyonlar olarak faaliyetlerine başlamışlar ve adına “soci” denilen dernek üyeleri tarafından sahiplenilmişler ve bu tarihsel yapı herhangi bir kişi veya kurumun Kulübün sahibi olmasının engellenmesinin sigortası olmuştur. 1990’ların başında İspanyol ekonomisinin periyodik olarak yaşamakta olduğu ekonomik krizlerden biri sırasında, dönemin İspanyol Hükümeti spor kulüplerini A.Ş. statüsüne geçmeleri için zorlayacak ve bunun neticesinde sadece 4 büyük İspanyol kulübü, Barca, Real Madrid, Athletic de Bilbao ve Osasuna, kamuoyundaki güçlü etkileri sayesinde ayrıcalıklı olarak muamele görerek bu akıbetden paçayı sıyıracaklardı. Bu 4 büyük Kulüp, yüzyıl kadar evvel kuruldukları şekilde “Spor Derneği” olarak eski yönetim tarzlarıyla yönetilmeye devam edeceklerdi.

Barca’nın Eski Organizasyon Yapısı

Barca’da seçimler 4 yılda bir Başkan ve Yönetim Kurulunu belirlemek üzere yapılmakta, en az 1 senelik üye olan 18 yaşın üzerindeki Kulüp üyeleri seçimlerde oy kullanabilmekte. Her 2 yılda bir, noter huzurunda çekilen kura ile belirlenen 2.500 Kulüp üyesi, en kıdemli 600 üye ve Yönetim tarafından seçilen 60 üye bir Kongre çatısı altında biraraya gelerek, Kulübün İdari Organı’nı oluştururlar ve periyodik toplantılar ile Yıllık Olağan Genel Kurul Toplantısı’nı yaparak yönetimin icraatlerini denetlerler. Sözkonusu 3.160 Kulüp üyesinin en fazla %10’unun toplantılara katılmasının olağan karşılanmasıyla birlikte, toplantılara katılan üyeler Kulübü ilgilendiren tüm hususları aralarında tartışırlar ve gerektiğinde karar alınması için oylamaya başvururlar. Organizasyon şemasına gelince, Kulüp tüzüğüne göre Başkan, 3.160 üyeden oluşan Kulübün İdari Organı’na rapor etmekte ve 14 kişiden oluşan Yönetim Kurulu ile birlikte herhangi bir ücret almadan görev yapmaktaydı. Barca tarihi boyunca Yönetim Kurulu düzenli olarak toplanmakla birlikte, Yönetim Kurulu üyelerinin zamanlarının çok az kısmını Kulübü yönetmek için kullanması son derece doğal karşılanan bir davranışdı. Bu davranış kalıbının doğal bir sonucu olarak sorunlara kalıcı çözüm bulunmadan anlık aksiyonlarla gün kurtarılıyor, projeler ciddiyetle ele alınmıyor, Kulüp işleri Yönetim Kurulu üyelerinin tanıdıkları olan yetersiz profesyonellere teslim ediliyor, yıllık hedefler doğru olarak belirlenemiyor, konulan hedefler takip edilmiyor, başarılar karşısında ödül, başarısızlıklar karşısında ise ceza sistemi mevcut olmadığından, kimin ne yaptığı tespit edilemiyor, alınan yanlış kararlar neticesinde borçlar tavan yapıyor, karşılığında sportif başarı gelmiyor, üyeler içten içe bölünerek Kulüplerinden uzaklaşıyor ve bu kaos ortamı içerisinde Kulübü yönetmek imkansız bir hale geliyordu.

Bütün bu olumsuzlukların doğal bir sonucu olarak, yanlış iş planları neticesinde ortaya çıkan stratejik kararları, sonuçlarını fazlaca umursamadan uygulayan ve Kulübü finansal, sportif ve sosyal açıdan bir türlü başarılı bir konuma getiremeyen Başkan ve Yönetim Kurulları, ne yaparlarsa yapsınlar ibra olunmakta, denetim ve sorgulama fonksiyonlarını layikiyle yerine getirmeyen üyeler ise “her ne olursa olsun, gelenekler gereği” Olağan Genel Kurullarında ibra ettikleri yönetimleri ayakta alkışlayarak, hep beraber “mutlu ve umutlu” bir şekilde evlerinin yolunu tutmaktaydılar.

Elephant Blue Platformu Kulübün uzun zamandır etüd ettikleri ve endüstriyel futbolun gerçekleriyle uyuşmayan bu gayriciddi yönetim felsefesini rasyonel yönetim kalıplarıyla değiştirmek üzere dört elle sarılarak işlerine başladılar.

Elephant Blue Platformu İş Başında...

15 Haziran 2003’deki seçim sonrası hemen iş başı yapan, seçim öncesinin eski gölge kabinesi, sonrasının ise yeni Yönetim Kurulu aralarında daha önceden kararlaştırdıkları görev dağılımını hızla efektif hale getirecekler ve detay diagnostik bir çalışmayla 45 maddelik acil bir uygulama planını devreye sokacaklardı. Yapılan çalışmalar neticesinde Kulübün gerçek ekonomik durumu birkaç hafta içerisinde tespit edilecek ve gerçek zararın, bir önceki Yönetimi tarafından 72 milyon Euro olarak açıklanan resmi rakamdan da fazla, gösterilmeyen vergi ve bazı fonların maliyetleriyle, sözleşme imzalanan futbolcuların tazminatlarını da dikkate alınca 164 milyon Euro olduğu görülecekti.

Elephant Blue Platformu iş başına gelmeden önceki 2002-03 sezonunda Barca’nın gelirleri sadece 125 milyon Euro’da kalıyor, yanlış sporcu transferlerinin yoğun etkisiyle giderler 195 milyon Euro’ya ulaşıyor ve Kulüp 70 milyon Euro zarar ediyordu. Kulübün zarar etmeye devam etmemesi için, 30 Haziran 2003’de iş başına gelindiğinde 1. öncelikli hedef “sıfır bütçe açığı” olarak belirleniyor ve ne olursa olsun zarar edilmemesi önceliğinin sağlanması için Yönetim kendisine tam olarak 12 ay limit koyuyordu.

Acil Aksiyon Planı

Durum tespitinden sonra, Yönetim kendi kaynaklarından 25 milyon Euro’yu sıcak para olarak Kulübün kullanımına sunacak, bununla birlikte, Yönetim, Kulübü karlı çalışan bir hale sokan stratejik iş planını tüm detaylarıyla borçlu Bankalarla paylaşacak ve iş planına onları da inandırarak, Ağustos 2003’de Kulübün iştiraklerine yapacakları avans ödemesi olan 35 milyon Euro’yu Temmuz’da yapmaları sağlanacak ve böylelikle yeni Yönetim finansal darboğazın aşılması için gerekli nakit akımlarını yaratarak neredeyse çıkmaza girmiş olan ekonomik sistemi döndürmeye başlayacaktı.

Yeni organizasyonun beyni olan 5 kişilik anahtar ekip direktör pozisyonlarını doldurmak üzere işlerinden istifa edecek ve herhangi bir ücret almadan, tahminlerinden de kötü olan durumu tersine çevirerek ilk 1 yıllık büyük değişimi kurgulayabilmek ve yönetmek üzere için tüm mesailerini Barca’ya vereceklerdi.

Yeni yönetim, 3 bacağı olan bir uygulama planı geliştirerek; net hedefler ortaya koyacak; organizasyon yapısını değiştirecek ve korkusuzca agresif adımlar atarak değişimi an ve an gerçekleştireceklerdi. Kulübün yeniden kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlamak amacıyla kendilerine 12 aylık bir süre tanıyan yeni yönetim, yeni organizasyon modelinde ağırlıklı olarak eski yönetimlerin akraba ve tanıdıkları, ambiane bir tanımla “adamları” olan Kulübün tüm eski profesyonel yöneticilerinin görevlerine son verecek, belirlenen yeni  organizasyon şemasını geçiş döneminde kendileri doldurarak, iş planlarının “şok fazı” adı verilen başlangıç döneminde 6 ayda organizasyonu ayağa kaldıracaktı. Seçilmiş yönetim her bir ana fonksiyon alanı için çalışma grupları oluşturuyor ve en ağır hasarın olduğu hayati öneme sahip finansal alanda en yoğun çalışmalarını gerçekleştiriyordu.

Yönetim Komitesi 9 kişiden oluşurken, ilk 1 ayda 7 tanesi işden çıkarılıyor, onların görevlerini yeni Yönetim  Kurulu devralırken, departmanlar arası eğitim önem kazanıyordu. Geçiş döneminde organizasyonu yönetmek için iyi reputasyona sahip danışmanlar yönetici pozisyonları için işe alınırken, 1 yıl içerisinde üstün nitelikli yeni personel Barca profesyonelleri arasına katılıyordu. Elephant Blue Platformu yönetiminin Kulüpde bir devrim niteliği taşıyan reform projesinin en önemli kısımlarından biri personelin iyi profesyonellerden oluşması olarak ele alınırken, değişen bu durum kısa bir sürede finansal sonuçlara da yansıyor, Kulüp yeni kurulmuş gibi davranarak, spor kulübü yönetim bilgisi limitli olsa da profesyonel kariyerleri başarılı yeni personelin arasına katmaya devam ediyor ve bu yeni Ekibin yarattığı farklılığın etkisiyle, Kulüp daha ilk yıl operasyonel açıdan kara geçiyordu.

Ekonomik, Sportif ve Sosyal Alandaki Hedefler...

Yeni yönetim hedefini, uygulayacağı küresel marka stratejisiyle Barca’yı ekonomik anlamda başarılı bir Kulüp haline getirmek olarak belirliyor ve bu hedefe ulaşmak için ekonomik, sportif ve sosyal olmak üzere 3 ana fonksiyon alanı oluşturuyordu.

Ekonomik alanda, rekor yıllık zarar eden yüksek mali borca sahip Barca’da öncelikli hedef maliyetleri kısma, gelirleri artırma ve borçları uzun vadeye yayarak yeniden yapılandırma olarak belirleniyor, bu hedefler için ayrı stratejik planlar ortaya konuluyor ve son tarihleri de belli olmak üzere iddalı bir program en ufak detayıyla çiziliyordu.

Sportif alanda yetkili teknik sekreterlik pozisyonu oluşturuluyor, teknik direktörün sekretere rapor etmesi kararlaştırılıyor ve finansal hedefler doğrultusunda sadece 1 yıldız alımı hedefleniyor, sportif başarı hedefi ise ilk yıl için 2. planda tutuluyor, İspanya Ligi’ni ilk 4 arasında bitirerek Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını elde etmek tek başarı kriteri olarak belirleniyordu.

Sosyal alanda ise hedef, yoğun bir kutuplaşma yaşanan taraftar ve üyeler arasındaki ilişkiyi düzelterek bunları birbirlerine ve Kulübe entegre etmek olarak belirleniyor ve son yıllarda unutulmaya başlanmış Barca değerlerinin yeniden ön plana çıkarılması olarak amaçlanıyordu.

 

Son derece detaylı olarak hazırlanış ve saat gibi tıkır tıkır işleyen iş planı meyvelerini vermekde gecikmeyecek ve banka borçları 151 milyon Euro’luk bir sendikasyon kredisiyle 2010 yılına kadar yayılacaktı. “Sıfır” bütçe açığı hedefiyle, başta futbolcular olmak üzere sporcu sözleşmeleri, kendileriyle yeniden görüşülerek pazarlık edilecek ve neredeyse tamamının kabulüyle garantili ödeme yerine performans bazlı ödeme sistemine geçilecek ve böylelikle sporcu ücretlerinde %23’lük azalma sağlanacak, özellikle futbolun yönetiminde büyük önem taşıyan ücret/ciro rasyosu %88’den, önemli bir düşüşle ideal bir oran olan %50’ye indirilecekdi.

Haftalık raporlama ile giderler kuruşu kuruşuna takip edilecek, gelirleri artırmak için ise üye aidatları %40 oranında yükseltilecek, aidiyet duygusunu artırmak ve Barca’nın en önemli aktifi olarak öne çıkan üye unsurunu daha efektif olarak kullanmak üzere Kulübe 50.000 yeni üye kazandırılarak, üye sayısı 150.000’e çıkarılacaktı. 2006-07 sezonunda, her Kulüp üyesi Barca’nın bir parçası olma onuruna ulaşmak amacıyla yılda 142 Euro öderken, Barcelona şehri dışında yaşayan üyeler lokal üyeler kadar ekonomik avantajlara sahip olmamakla birlikte; bedava müze turu, maç günü biletlerini almakda öncelik, indirimli maç günü bileti alma gibi maddi, biraz uzakdan da olsa camianın bir parçası olma gibi manevi avantajlar elde ediyorlardı.

Sezonluk futbol kombine kartlarında daha ilk yıldan önemli oranda zam yapılacak, eski Yönetimlerin tanıdıklarına verilen bedava biletler bıçak gibi kesilecek, Kulüpde yıllardır beklenilen köklü ve olumlu değişimi fark eden üye ile taraftarlar ise bu tarihi dönemeçde kendi paylarına düşen rolü oynamak üzere 98.800 kişi kapasiteli Nou Camp’da doluluk oranını %100’e taşıyacaktı.

Bu arada Stadda 36 yeni loca inşa edilecek ve hemen satılacak, şimdiye kadar sadece futbol katedrali olan Nou Camp, firmalar için düzenlenen akşam yemekleri, toplantılar, galalar, havai fişek şovları ve futbolcuların hazır bulunduğu imza toplantıları gibi aktivitelerle haftanın 7 günü 24 saat durmadan çalışan ve para kazanan bir eğlence merkezi haline dönüşecekti. TV De Catalunya ile 5 yıllık, yıl başına 54 milyon Euro’luk yayın anlaşması yapılacak ve kısa süreye sığdırılan bu inanılmaz atılımla, gelirler 1. yılın sonunda %37 oranında artarak, Kulübün 1,5 milyon Euro operasyonel kara geçmesini sağlayacaktı.  

Barca’da ekonomik açıdan büyük bir başarıyla sonuçlanan 1. reform yılı sırasında, camiada oluşan pozitif enerjiyle futbol takımının şansı ligin sonlarına doğru yaver gidiyor ve 2000 Avrupa Şampiyonasında Hollanda Milli Takımını çalıştırdıkdan sonra ilk önemli sınavı için Barca Yönetiminin tam desteğiyle ilk transfer olarak 5 yıllık sözleşmeyle takımın teknik direktörlüğüne getirilen sadece 41 yaşındaki Rijkaard liderliğinde sanki bir kolej takımıymış gibi birbirlerine kitlenen ve Nou Camp tribünlerinin yoğun desteğini alan tek yıldızı Ronaldinho’nun da önemli katkısıyla, futbol takımı 2003-04 sezonunu Real Madrid’in ardından 2. sırada bitirerek uzun yıllar sonra Şampiyonlar Ligi vizesi alınıyor, böylelikle sportif başarı hedefini tutturan Kulüp önemli bir gelir kalemine daha kavuşuyordu.

Reformlar 1. yıl sonrasında da Barca’da hız kesmeden devam ediyor, kriz yılını borcun yeniden yapılandırılması ve üyelerden yeni kaynak girişiyle bertaraf eden Kulüp, TV kanalı Canal Barca’yı kuruyor ve 25.000 öde-izle müşterisiyle ilk yıldan karlı bir hale getiriyordu. 2006’da TV sözleşmesinin son 2 yılı 210 milyon Euro’ya MediaPro’ya devredilecek, sonrasında ise yıllık 150 milyon Euro’ya 5 yıllık anlaşma yapılacaktı. Nike ile teknik sponsorluk için %50-50 JV kurulacak ve yıllık 30 milyon Euro gelir getiren bir hale getirilecekti.

Bu önemli ekonomik başarılar sportif alana da yansıyacak, 2003-2007 dönemine 2 lig Şampiyonluğu ve 1 Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu sığdırılacaktı.

 

Tüm bu başarılar Kulübün hiçbir aktifi satılmadan ortaya çıkıyor ve Barca Yönetimi, Nou Camp ile yanındaki 15.000 kapasiteli stada ek olarak, bir paten pisti, 8.000 kişilik kapalı spor salonu, genç oyuncular için yurtlar gibi varlıklarını elinde tutmayı başarırken, 300.000 m2’lik bir spor kompleksi yatırımını da gerçekleştirerek, 2006’da kullanıma açıyordu. Kusursuzca uygulanan doğru stratejilerle gelirlerin önemli ölçüde artışının etkisiyle, sportif başarılar sadece profesyonel futbol branşıyla sınırlı kalmayacak, Barca’nın diğer profesyonel branşları basketbol, hentbol ve hokeye de yansıyacak, bunları amatör branşlar olan voleybol, atletizm, rugby, beyzbol, buz pateni, bisiklet, salon futbolu ve bayan futbolunda ard arda kazanılan başarılar takip edecekti.

Yeniden Yapılanmanın Sonuçları...

Elephant Blue Platformu’nun iş başına gelerek köklü değişimi başlattıkları, 2003 Haziran’ında toplam 230 milyon Euro borç, 110 milyon Euro oyuncu ücreti (%88 ücret/ciro rasyosu), sadece 123 milyon Euro ciro, 164 milyon Euro gerçek zarar ve 1999-2003 arası “sıfır” kupa ile 2003 sezonunda lig 6.cılığından; sadece 4 yılda gelinen tabloda; ciro 290 milyon Euro’ya ulaşmış, dünya gelirler liginde 13.’lükden 3.’lüğe gelinmiş, %50’ye düşürülen ücret/ciro rasyosunun da olumlu etkisiyle bütçede hiçbir yıl açık verilmemiş, yeni borç alınmamış; ilk yıldan itibaren operasyonel karlılık sağlanmış; her gelir kaleminde 2 kattan fazla artış yaşanmış; bunlar yapılırken Kulübün hiçbir varlığı satılmamış ama yeni tesisleşme yatırımları yapılmış; taraftar ve üyeler arasında birlik sağlanmış, üye sayısı artmış ve “bir futbol kulübünden çok daha fazlası anlayışı” sadece sportif başarı endeksli anlayışın yerini almıştır.

İşte tüm bu önemli başarılar, son dönemlerde dünya kulüplerinde yaşanan değişimler içerisinde Barca’yı farklı bir konuma sokuyor ve mükemmel bir şekilde organize edilen değişim süreci Barca markasını küresel bazda değerli bir konuma taşıyarak, tüm spor kulüpleri için önemli bir gösterge ve rol modeli haline getiriyordu.

 

Barca Gelirleri (milyon Euro)

 

Sponsorluk ve Ticari   Maç Günü     Yayın         Toplam       Dünya Gelir Ligi Sıra

2002-03                    39                        42              43                  123                 13

2003-04                    45                        58              66                  169                 7

2004-05                    63                        66              79                  208                 6

2005-06                    88                        76              94                  259                 2

2006-07                    95(%33)            88(%30)  107(%37)    290                 3

 

Kaynak: Deloitte, 2006/2007 Football Money League, Şubat 2008

 

II- Real Madrid C.F. – İspanya’dan Bir Başka Başarı Öyküsü Daha - I

Geçtiğimiz haftalarda FC Barcelona’nın (Barca) köhneleşen ve imajının ciddi oranda sarsılmasına yol açan eski yönetim modeli ile organizasyon yapısından bahsetmiş ve bir avuç Barca sevdalısının bu yapıyı değiştirmeye yönelik uzun vadeli stratejileri neticesinde Kulüp tarihinde rekor destekle yönetime gelişlerini anlatarak, Kulübü rekabetçi yapıdan uzaklaştıran statüskoyu kırarak büyük bir başarıyla uyguladıkları köklü reform stratejilerinin ana hatlarına değinmiştim. Bu hafta ise La Liga’nın diğer devi Real Madrid’in iş modelinde yaşadığı değişim neticesinde başarıya giden yolun ilk safhalarını aktarmaya çalışacağım.

Real Madrid Tarihi

Güzel oyun, Madrid şehrine aralarında birçok Oxford Üniversitesi mezunu bulunan Institucion Libre de Ensenanza okulunun profesörleri ve öğrencileri tarafından getirilecek ve bu Ekip 1895’de “Football Sky” isimli şehrin ilk futbol kulübünü kuracaklardı. 1900’de ikiye ayrılan Kulüpden, “New Foot-ball de Madrid” ve “Club Espanol de Madrid” kulüpleri doğacak, Club Espanol de Madrid sonrasında tekrar ikiye bölünerek 6 Mart 1902’de “Sociedad Madrid FC”nin kurulmasına ön ayak olacaktı. Kuruluşundan kısa bir süre sonra Kulüp, İspanya Kral Kupasını üst üste 4 kere müzesine götürmeyi başarıyor ve Madrid şehrindeki popülaritesini hızla arttırıyordu.

 

1920 yılında İspanya Kralı’nın, kraliyete ait bir ünvan olan “Real”i (Royal) Sociedad Madrid FC’ye vermesiyle adı değişerek “Real Madrid Club de Futbol” (Real Madrid C.F.) olan Kulüp, futbol tarihindeki yerini almaya başlıyordu. 1927’ye gelindiğinde Real Madrid C.F. (Real) futbol takımı Kuzey Amerika kıtasında maçlar yaparak turlamaya başlıyor ve bu takım içerisinde en yoğun ilgiyi dönemin yıldız futbolcusu Santiago Bernabeu çekiyor ve popülaritesi Bernabeu’yu 1945 yılında Kulübün en üst makamı olan Başkanlığa seçime katılan tüm üyelerin oyunu alarak çıkartıyor, son derece aktif bir kişilik olan Bernabeu kendi adını taşıyan 80.000 kişilik Stadı, 1947’de açtığında, bu muazzam yapı Avrupa basını tarafından Yaşlı Kıta’nın en iyi stadı olarak takdir görüyordu.

Başkan Bernabeu, yüksek kapasite kullanım oranıyla maçların oynandığı Stadın, gelirlerin artışına önemli katkısının da etkisiyle, kendisinin tasarladığı dünyanın en iyi futbolcularını Real’e transfer etme stratejisini 1953’de uygulamaya koyacak ve bu stratejinin hafızalarda kalan en önemli oyuncuları dönemin efsanevi futbolcuları Arjantinli Di Stefano ve Macar Puskas olacaktı. Farklı uluslara mensup birçok futbolcunun transferiyle Real, dünyanın ilk uluslararası futbol takımını yaratmayı başarıyor, döneminin oldukça önünde fakat bir o kadar da maliyetli strateji, futbolun tarihi hakkındaki yazılarımda aktarmış olduğum üzere, Başkan Bernabeu’nun önemli katklarıyla hayata geçen “Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası” (şimdiki adıyla Şampiyonlar Ligi), dünyanın en prestijli turnuvası olarak yeşil sahalarla ilk kez 4 Eylül 1955’de buluşurken, Real’in 1955-60 yılları arasında halen kırılamayan bir rekor eşliğinde Kupayı üst üste 5 kere kazanmasıyla meyvelerini veriyordu. 1966’da 6. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası kazanılıyor, Real’i parlak bir şekilde yöneten Başkan Bernabeu’nun 1978’de vefatıyla, Kulüp 1980’lerin başında düşüşe geçerek, La Liga’daki hakimiyetini kaybediyor, bununla birlikte kendi yetiştirdiği yıldızların devreye girmesiyle, 1985-1990 arasında gösterdiği performansla 2 kere UEFA Kupası’nı, 5 kerede La Liga Şampiyonluğunu üst üste kazanıyordu. 

FIFA, 23 Aralık 2000’de, ülke bazında Los Blancos (Beyazlar) olarak da tanınan Real’e,  “20. Yüzyılın En İyi Kulübü” ödülünü layık görüyor, Real, 30 La Liga, 17 İspanya Kral Kupası ve bir rekor olan 9 UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ile bu önemli ödülü hak ettiğini tüm dünyadaki futbolseverlere kanıtlıyordu.

1999-2000 sezonunda Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldıran Real, aynı sezon namağlup UEFA Şampiyonu olan ve ülkemizde Avrupa bazında önemli bir başarıya imza atarak bir anlamda çıtayı yükselten Galatasaray ile Süper Kupa finalinde oynayacak ve açık favori olduğu maçı uzatmalarda 2-1 kaybecek, taraftarlarının bir Türk Kulübünün Avrupa’nın en büyüğünün belirlendiği karşılaşmada gururla ilk defa podyuma çıkışını hüsran ve gözyaşıyla seyretmelerine neden olacaktı. Bir sonraki sezon ise Galatasaray’ın çeyrek finale çıkışıyla, taraflar Şampiyonlar Ligi’nde yeniden karşı karşıya gelecek, Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan ilk maçta Galatasaray, ilk yarısı 0-2 biten maçda mucizevi bir şekilde 3-2 galip gelmesine rağmen, Real kendi evinde yoluna devam edecek ve o sezon 2. kere üst üste olmak üzere Şampiyonlar Ligi Kupasını kazanacak, sonrasında ise bugüne kadar devam edecek şekilde uluslararası turnuvalarda bir duraklama dönemine girecekti.

La Liga’da ise, 2002-03 sezonunda kazandığı şampiyonlukdan sonra, geçen hafta detaylarını aktardığım üzere, Elephant Blue Platformu yönetiminin 2003 Haziran’ında göreve gelmelerinden 2 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tepeden tırnağa başarılı bir yeniden yapılanmadan geçen Barca’nın, 2004-05 ve 2005-06 sezonlarındaki şampiyonluklarından sonra üst üste 3. lig kupasını kaldırmak hedefiyle tüm sezon açık ara götürdüğü şampiyonluk yarışında, Nou Camp’da oynanan ve 3-3 sona eren El Clasico’dan sonra çıkışa geçen Real son haftalardaki mükemmel performansıyla La Liga’nın günümüzdeki son Şampiyonu ünvanını kazanacak ve 30. Lig Şampiyonluk Kupası’nı müzesine götürecekti.

İspanya’da Profesyonel Futbolun Yapılanması

45 milyonluk nüfusuyla, yılda 50 milyon turist ağırlayan ve son yıllarda ekonomik büyüme açısından bir duraklama dönemine giren Avrupa Birliği içerisinde sergilediği başarılı ekonomik performansla dikkati çeken İspanya’nın güneşli başkenti Madrid, 3,5 milyon insanı barındırmakta ve başkent olmanın yanında ülkenin kültür ve iş merkezi olması fonksiyonunu yıllardır devam ettirmektedir. 10.000’in üzerinde futbol kulübüne ev sahipliği yapan Matadorlar’ın ülkesinde sırasıyla 20 (La Liga, 1. Lig), 22 (2. Lig) ve 80 (3. Lig) olmak üzere toplam 122 futbol kulübü her sene kozlarını paylaşmakta, ülkenin genelinde 1.200’ü profesyonel olmak üzere toplam 620.000 futbolcu bulunmaktadır. La Liga’nın devleri Barca ve Real kümülatif olarak, İspanyol Ligi’nin kuruluşundan bu yana şampiyonlukların üçte ikisini kazanırlarken, toplam ulusal kupaların ise %39’unu müzelerine götürme başarısını göstermişler, istatistiklerden anlaşılacağı üzere La Liga’yı uzun yıllardır domine etmişlerdir.

İspanyolların futbola karşı gösterdikleri yoğun ilgi, ancak İngiliz futbol taraftarıyla karşılaştırılabilecek bir şekilde, Akdeniz kanı taşımaları nedeniyle ortaya çıkan doğal heyecanlarıyla en azından benim gözlemlerimle güzel oyunun mucidi Ada’dan da büyük bir tutku olarak kendisini göstermektedir. 2003’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, ülkenin yarısı kendilerini futbol taraftarı olarak tanımlamakta, İspanyol erkeklerinin %80’i, kadınlarının ise %28’i bu oranda pay sahibi olmaktadır. Futbol taraftarlarının %60’ı Real’i yakından takip ederken, Real’in destekleyicilerinin %30’unun kadın olması yine dikkat çeken bir başka istatistikdir.

Özellikle futbola konsantre olmuş 4 spor gazetesinin günlük tirajı 5,3 milyon adetin üzerindeyken, bunlardan en yüksek tirajı olan Marca, futbol okuyucularının yaklaşık %50’sine sahip bir konumdadır. Günde 2 milyon İspanyol sporla ilgili yayın yapan radyoları düzenli olarak takip ederken, El Clasico adı verilen Barca-Real maçları her yıl İspanyol TV’lerinde en fazla izlenme oranına sahip yayın olarak listelerdeki yerini almaktadır.

Futbolun taraftarlıkdan ziyade bir hayat şekli olarak görüldüğü ve toplumun farklı kesimleri tarafından büyük bir tutku ve bağlılıkla takip edildiği İspanya’da, nüfusun çoğunluğunun Hristiyanlıkda eşlerin terk edilmesine sıcak bakılmadığı Katolik mezhebine mensup olmasına rağmen desteklediği futbol takımlarını değiştirmelerinin eşlerinden ayrılmaya göre daha zor olduğu ve taraftarlığın bir ömür boyu sürdüğü gerçeğini de yeri gelmişken belirteyim.

Real Madrid’in Organizasyon Yapısı

İspanya’da Barca örneğinde olduğu üzere, diğer futbol ülkelerinin kulüplerinin tersine Real, kuruluşundan bu yana dernek statüsünde sosyal bir organizasyon olarak faaliyette bulunmuş ve adına “soci” denilen dernek üyeleri tarafından sahiplenilerek yönetilmiştir. Real’le birlikte sadece Barca hem Kulüp, hem Dernek, hem şirket, hem spor takımı hem de sosyal kurum şapkalarını aynı zamanda başarıyla taşımakta ve bu anlamda diğer İspanyol ve hatta diğer dünya spor kulüplerinden apayrı bir organizasyon yapısı ve iş modeliyle yönetilmektedir.

Üye başına 130 Euro yıllık aidat ödeyen ve aynı zamanda Barnebeu Stadı’ndan sezonluk kart almakla yükümlü yaklaşık 80.000 Kulüp üyesinin sahipliğinde ve profesyonel futbolun yanında sadece profesyonel basketbol branşında  faaliyette bulunan Real’de, seçimler 4 yılda bir Başkan ve Yönetim Kurulunu belirlemek üzere yapılmakta, 18 yaşın üzerindeki Kulüp üyeleri seçimlerde oy kullanabilmektedir. Yüksek sayıda üye, bir anlamda sahip sayısı, aynı Barca’da olduğu üzere Kulübün en önemli aktiflerinin başında yer alacak, değiştirdikleri iş modelleri ile becerikli, iş yapmayı bilen Başkan ve Yönetim Kurullarının rasyonel yönetimleri, ilgili ve neticesinde bilgili üyelerinin kontrolünde her 2 Kulüpde altın dönemlerini yaşayacak, öyküsünü önümüzdeki haftalarda anlatacağım ve dünyanın en başarılı futbol kulübü olarak lanse edilen Manchester United’ın en yüksek gelire sahip olma tahtını sırasıyla 2005’de Real, 2006’da ise Barca ele geçirecek ve ekonomisinde de hızlı bir büyüme yaşayan İspanya, gelirler liginin zirvesine 2 Kulübüyle birlikte bütün ihtişamıyla oturacaktı.

2000 yılı öncesinde Real

1985-90 arası parlak bir dönem yaşayan Real, sonrasında bir duraklama dönemine girecek ve 1995’de Lorenzo Sanz Başkan seçildiğinde, Kulübün eski gücüne kavuşması hedefiyle hemen harekete geçecekti. Uzun yıllardır operasyonel olarak zarar eden Kulüpde, Sanz liderliğindeki yeni yönetim maliyeti yüksek futbolcuları elden çıkaracak ve böylelikle en azından kan kaybını durduracaktı. Sanz aynı zamanda Real’in medya hakları gibi ana aktif kalemlerini de pazarlayacak ve yüksek meblağlara ulaşmış borçları azaltmayı hedefleyecekti. Bu atılımlar en azından yeşil sahalarda meyvelerini verecek, 1998’de 7. Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ünvanı kazanılacak, sportif başarıya rağmen Real’in finansal açıdan tatmin etmeyen performansı devam edecekti. Kulübün borcu 300 milyon Euro’ya ulaşacak ve marka yönetimi layikiyle yapılamayarak sponsorluk gelirleri toplam gelirlerin içerisinde sadece %5’de kalacak, mevcut gelir kalemleri artırılamayacak, yeni gelir kalemleri ise yaratılamayacaktı.

 

1999-2000 sezonunda sportif başarısına devam eden Real, hem La Liga’da hem de gerçek sportif başarının göstergesi olarak Mayıs 2000’de Şampiyonlar Ligi Kupası’nı 8. kez müzesine götürecek ancak yüksek borçlar neticesinde finansal açıdan bir darboğaz oluşması, Kulüp üyeleri tarafından rahatsız edici bulunacak ve Sanz yönetiminin göreve geldiğinden bu yana 2. kere kazanmakta olduğu Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nun ikincisinin coşkusu İspanyol başkentinde daha soğumadan, 16 Haziran 2000’de yapılan olağan seçimlerde üyeler kötü finansal gidişata olan tepkilerini sandığa yansıtacaklardı.

Perez Başkan Oluyor...

2000 seçimlerinde, İspanya’nın önde gelen inşaat şirketlerinden birinin Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda politik deneyime de sahip olan girişimci işadamı Florentino Perez, Başkan Sanz’a rakip olacak ve seçim kampanyasını son 5 yılda finansal açıdan başarısız olduğundan tamamen sportif başarının devamına endeksli olarak kuran rakibinden farklı bir stratejiyle seçimlere hazırlanacaktı.

 Perez ve Ekibi Kulüp üyelerine Real’in yüksek borçlarını sıfırlayacaklarını, bununla birlikte futbol takımına her sezon en azından bir dünya yıldızı transfer edeceklerini (ilk yıl için ezeli rakip Barca’dan Portekizli Figo’yu alacaklarını vaad etmişlerdir) ve Real markasını İspanya sınırlarının çok ötesine taşıyarak, küresel bir markalaşma stratejisiyle dünyanın en önemli markaları arasına sokacaklarını ve o dönemde 138 milyon Euro olan Kulüp gelirlerini göreve gelmeleri durumunda, Başkanlık dönemi olan 4 yılda 2 kat arttıracakları taahhüdünü vereceklerdi. Perez’in verdiği iddalı fakat arkası proje anlamında dolu sözler, olumlu reputasyonunun da önemli etkisiyle Kulüp üyeleri tarafından inandırıcı bulunacak, Perez kendisi gibi iş hayatında girişimci veya profesyonel olarak başarılı olmuş Ekibiyle girdiği seçimlerden üyelerin önemli bir çoğunluğunun oyunu alarak zaferle çıkacaktı.

Perez ve Ekibinin yönetime gelmesi, topun gol çizgisini geçmesiyle sportif başarı elde edilmesinin Kulüp yönetimleri açısından önem arz etmekle birlikte, kalıcı başarıyı elde etmek için yeterli olmadığının, sahalardaki başarının arkasında güçlü bir finansal yapının olması gerektiğinin ispatı olarak futbol tarihindeki yerini alacaktı. Artık Perez ve arkadaşlarının Real’in finansal güçden ziyade sportif başarıya endeksli iş modelini değiştirerek, Los Blancos’u dünyanın en fazla gelir ve önemli miktarlarda kar eden bir yapıya dönüştürmeleri için sahne hazırdı.

Perez ve Ekibinin Real’de büyük bir başarıyla uyguladıkları ticari odaklı yeni iş modeline de bir göz atmamız lazım.

Real Madrid C.F. – İspanya’dan Bir Başka Başarı Öyküsü Daha - II

Geçtiğimiz haftalarda La Liga’nın gerek İspanya gerekse uluslararası arenada en başarılı kulübü Real Madrid C.F’nin (Real) iş modelinde yaşadığı değişim neticesinde başarıya giden yolun ilk safhalarını aktarmıştım. Bu hafta ise Perez ve Ekibinin Real’de büyük bir başarıyla uyguladıkları ticari odaklı yeni iş modelinden bahsedeceğim.

Perez Öncesi Mevcut Durum

Geçen yazımda, 2000 seçimlerinde, İspanya’nın önde gelen inşaat şirketlerinden birinin Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda politik deneyime de sahip olan girişimci işadamı Florentino Perez’in seçim kampanyasını son 5 yılda finansal açıdan başarısız olduğundan tamamen sportif başarının devamına endeksli olarak kuran rakibi Sanz’dan farklı bir stratejiyle seçimlere hazırlanması ve seçilmesi durumunda Real’de değişim rüzgarlarının esmeye başlamasının kaçınılmaz olduğunu Real camiasına ilan ettiğini anlatmıştım.

Perez ve Ekibi 2000 yılı Haziran ayında yapılan seçimi açık farkla kazandıktan sonra, Kulübün hesaplarını girerek mevcut durumu mali ve idari olarak tüm detaylarıyla göden geçireceklerdi. Gelir ve gider kalemleri üzerinde yapılan analiz neticesinde, Real’in 300 milyon Euro borcu olduğu ve yılda yaklaşık 23 milyon Euro zarar ettiği tespit edilecekti. Perez ve Ekibinin dikkatini çeken diğer bir husus ise, uluslararası birçok farklı kaynağa göre Real’in dünyanın en popüler futbol kulübü ve buna bağlı olarak dünyanın en çok bildiği futbol markası olmasına rağmen, ticari gelirlerinin 39 milyon Euro ile özelikle İngiliz rakiplerinin oldukça altında kalmasıydı. Ayrıca sponsorluk gelirlerinin toplam gelirlerin sadece %5’ini kapsaması ve dünyanın en fazla gelire sahip Kulüpler sıralamasında Real’in ilk 5’e girememesi ve Real’in potansiyeli düşünüldüğünde gelirlerin sadece 138 milyon  Euro ile sınırlı kalması da, Perez ve Ekibinin, Real’in finansal güçden ziyade sportif başarıya endeksli iş modelini değiştirerek, Los Blancos’u dünyanın en fazla gelir ve önemli miktarlarda kar eden bir yapıya dönüştürmeleri stratejilerinin önemli sac ayakları olacaktı.

Vizyon & Stratejiler

Futbol takımı hem La Liga, hem de Şampiyonlar Ligi’nde Şampiyon olmasına, yani sportif başarı tamamen olmasına rağmen, rakibi eski Başkan Sanz’ın önünde Perez’e seçimi kazandıran en önemli mesaj, Real’in “Dünyanın en iyi futbol Kulübü olmasını” öngören büyük vizyonuydu aslında. Perez’in ülkenin tanınan iş adamlarından biri olması nedeniyle güçlü reputasyona sahip olması ve ilk başda hayali gibi gözüken vizyonun altını dolduran stratejilerinin de etkisiyle, Kulüp üyelerinin Perez’e verdikleri güçlü desteğin oluşumuna önemli katkıda bulunmuştu.  

Perez ve Ekibinin ana stratejileri şu şekilde özetlenebilir:

ü      Taraftar/Müşteri haline gelen Los Blancos’a gönül vermiş olan herkesin anlayabileceği ve hoşlanarak satın alabileceği içeriği yaratan, diğer bir değişle içeriği sağlayan taraf olmak.

ü      Vizyona ulaşmak için uygulanan stratejilerde taraftar ve sempatizanları müşteri olarak görmek ve bu kitlelere pazarlamayı doğru yapmak, yeni kanallar ve global bazda yeni coğrafyalara iyi bir imajla satış yapmak.

ü      Vizyonu realiteye dönüştürebilmek amacıyla bir Şirket gibi organize olmak ve böylelikle karar mekanizmalarını duygusal değil akılcı bir şekilde yönetmek.

ü      Organizasyon Yapısını elden geçirerek, rasyonel bir yapıda kendi alanında en iyi profesyonellerle çalışmak.

ü      Tüm bu stratejileri gerçekleştirebilmek için finansal esnekliği ilk yıldan itibaren sağlamak

Stratejilerin doğru uygulanmasıya, Perez yönetimi vizyonuna doludizgin koşacak, “Real markasının dünyanın en iyi bilinen markaları arasına sokma” misyonunda ise önemli mesafeler kat edilecekti.

Hedefler

Real’in mevcut durumunun resmini objektif olarak çeken ve finansal başarıya imza atmak adına, Real içerisinde irrasyonel bir şekilde yıllardır oluşmuş verimsiz yapıları ortadan kaldırmak üzere iş planını hazırlayan Perez ve Ekibi, 3 ana hedef doğrultusunda hareket edecekti. Bunlar; Kısa Vade: Real markasının gücünün layıkiyle ve efektif bir şekilde kullanılmasını sağlayacak finansal esnekliğin oluşturulması; Orta Vade: Profesyonel futbolun yanında sadece profesyonel basketbol branşında faaliyette bulunan Real’in futbol takımının sadece üst seviyede futbolcular transfer edilerek Real’e kazandırılması stratejisi; Uzun Vade: “Real” markasını pek çok farklı kanaldan yayınlanarak markanın gücünü öncelikle Madrid, sonrasında İspanya ve Avrupa, stratejinin son halkası olarak ise başta Uzakdoğu ve Güney Amerika ile İspanyolcanın 2. lisan olduğu ABD olmak üzere tüm dünyaya yayarak, Real’in futbolun ilk global markası haline gelmesi.

Finansal Esneklik

Perez ve Ekibi finansal açıdan beklediklerinden de kötü bir tabloyla karşılaşmış olsalarda, seçimlerden önce belirleyerek ilan etmiş oldukları stratejik hedefler doğrultusunta hareket etmeye başlıyorlardı.

Perez’in öncelikli hedefi, Real’in gelirlerini arttırırken, yıllardır büyüyen banka borçları, futbolcu borçları ve 3. parti ödemeleriyle bir çıkmaza giren borç sarmalından Kulübü çıkarmak ve böylelikle Los Galacticos’u fiiliyata geçirmekti. Perez ve Ekibi yüksek borç miktarını, daha önceki yazılarımda aktardığım üzere Laporta ve arkadaşlarının Barca’da 2003 yılında uyguladıkları üzere herhangi bir aktifin satılmadan, orta vadede borçları minimize etme yoluna gitmeyecekler, özellikle faiz oranı yüksek banka borçlarını hemen kapatmak ve nakit akımlarını gelirler lehine döndürmek uğruna eski antrenman sahalarını satma yoluna gideceklerdi. Madrid’in finansal bölgesine yakın olan 120 dönümlük Ciudad Deportiva isimli eski antrenman sahası yerel yönetimle yapılan sıkı pazarlıklar sonrasında antrenman sahası olarak gözüken alana yeni bir imar çıkarılması sağlanacak ve finansal bölgenin içerisinde yer alan arsa, yeni imar izniyle önemli bir değer artışına sahne olacaktı. Perez değer artışını paraya çevirmek amacıyla hızlı hareket edecek, arsanın %20’sini gayrimenkul geliştirme fonlarına satacak, burada yükselen 4 yüksek katlı Plaza ile, bu satışdan 500 milyon Euro’luk devasa bir finansal kazancın Kulübe girmesini sağlayacaktı. Bu arada Real’in sahipliğinde olan %80 oranındaki arsada yerel yönetime devredilecek ve karşılığında halka açık bir park ve Real’e ait bir spor tesisi yapılması sağlanacaktı.

Perez yönetimi, Real’e finansal esneklik kazandırmak için, Kulübün yayın dışında kalan bütün haklarını Societa Mixta isimli yeni kurulan bir şirkete devredecek ve bu şirketin %20’sini aynı yıl 78 milyon Euro’ya Caja Madrid’e, %10’unu ise 1 yıl içerisinde 40 milyon Euro’ya Sogecable’a satacaktı. Bu satışla 118 milyon Euro 1 yıl içerisinde Kulubün kasasına girecekti.

Kulübe sıcak para yaratılmasındaki 3. bacak, Santiago Bernabeu Stadında 10 yıllığına satılmış olan locaların sahiplerinden satıldıkları fiyattan toplam 16 milyon Euro’ya 2003’de geri alınarak, loca sayılsının 200’e çıkarıp, daha lüks bir hale getirilerek sadece bir yılda 16 milyon Euro gelir getirecek şekilde satılmaları olacaktı.

Los Galacticos Stratejisi

Perez yönetimi ana faaliyet konuları olarak marka ve içerik yönetimi olarak tanımladığından, seçilir seçilmez Los Galacticos projesini hayata geçireceklerdi. Ezeli rakipleri Barca’nın o dönemdeki en önemli futbolcusu Portekizli Luis Figo’nun 60 milyon Euro ile o dönemin rekor ücreti karşılığında Real’e kazandırılması, aslında Perez’in seçim vaadlerinden biriydi ve yönetim devir alındıktan çok kısa bir süre sonra Figo’nun Real’e imza atmasıyla, her yıl en az bir dünya çapında önemli futbolcunun takıma kazandırılması şeklinde özetlenebilecek Los Galacticos stratejisi aktif hale gelecek ve 4 yıl içerisinde Figo’yu, Zidane, Beckham, Ronaldo, Carlos, ve Madrid altyapısından gelen Raul ve Casillas takip edeceklerdi. Yeri gelmişken, Los Galacticos’u oluşturan her futbolcunun aynı yıllık ücreti aldıklarını, 2004 yılında yapılan bir çalışmada ise, dünyada en yüksek gelire sahip 10 futbolcunun 5’inin Real formasını giydiğini de belirtmek isterim. Bu arada Figo’nun o dönemdeki transferi için Başkan Perez, 78 milyon Euroluk bir krediyi kendi şirketlerinden biri üzerine alacak, Real ise 2003 yılından itibaren yaratılan nakit akımlarıyla, Los Galacticos projesini finanse edebilmeye başlayacaktı.  

Los Galacticos projesine göre yıldız futbolcuların hem sahadaki performansları iyiydi, hem de medya da işgal ettikleri yer bakımından Real markası için ideal oyunculardı. Futbolcu ile yapılan kontratlara her oyuncunun imaj gelirlerinin yarısı Real’e aittir maddesi ekleniyor ve futbolun her yaşdan, her gelir seviyesinden milyonlarca insanı etkilediğini fark eden uluslararası şirketlerin kendi ürünlerinin global bazda pazarlanmasında her geçen gün yıldız futbolcularla anlaşmasından, kendini buna en iyi şekilde hazırlamış olan Real, en kazançlı Kulüp olarak çıkıyor, ayrıca ilk 11’de sahaya çıkanlar arasında en az 5 futbolcusu en kaliteli ve özel olan “Beyazlar” emin adımlarla dünyanın en iyi Kulübü olarak tescil edilmeye doğru ilerliyordu.

Real Markasının Yönetimi

Perez önemle üzerinde durduğu Marka ve İçerik Yönetimini, dünyanın bu alanda bir numaralı kulübü olan ve önümüzdeki haftalarda inceleyeceğim Manchester United’ın modelini etüd ederek, Real’e kadrodaki yıldızları üzerinden katma değer yaratacak şekilde uyarlaması neticesinde son derece büyük bir başarıyla gerçekleştiriyordu.

 

Real’de Yeniden Yapılanmanın Sonuçları

Kulüp yönetimini içerik sağlayıcı olarak tanımlayacak, organizasyon yapısı profesyonelleştirilerek kendi alanında en iyi yöneticilerden oluşan ve Yönetim Kuruluna rapor eden 4 kişilik bir İcra Komitesi kurulacak ve bu Komitenin başarılı ve verimli çalışmaları neticesinde, Perez’in Başkanlık yaptığı 4 yılda: 

ü      Sadece 5 yıl içerisinde Real’in gelirleri 138 milyon Euro’dan (dünya 6.’cısı), 276 milyon Euro’ya (dünya 1.’cisi) çıkacak, ticari gelirler ise 3 kat artacaktı. Real, 2005-06 ve 2006-07 sezonlarında da dünyanın en fazla gelir elde eden futbol Kulübü sıralamasında, 1.’cilik ünvanını, Manchester United ve Barca’nın önünde sürdürecekti.

ü      Eski antrenman sahasının satışından gelen nakit enjeksiyonu ile borçlar sıfırlanmış, kalan nakit ise doğru bir iş planıyla yönetilerek markalaşma ve ticari gelir artırma stratejisine kanalize edilecekti.

ü      23 milyon Euro operasyonel zarardan 71 milyon Euro operasyonel kara geçecekti.

ü      Gider yönetimi disiplin altına alınacak, ücret/ciro rasyosu %100’lerden, 2003 sonunda %73’e, 2005 sonunda ise ideal oran olan %50’nin de altına inerek %46 gibi son derece başarılı bir orana ulaşacaktı.

ü      Sportif başarı önceki dönemlere göre önemli bir farklılık göstermeyecek, bununla birlikte gelir artışı ve karlılığın esas kaynağı Yönetim ticari başarısı olacak, ticari gelirler her yıl %34 oranında büyürken, diğer gelir kalemleri %11 oranında artış gösterecekti.

ü      Los Galacticos stratejisi üzerinden yaratılan “yıldız modeli” gelirlerin küreselleşmesini sağlayacak, Uzakdoğu ve Güney Amerika turları ve lisanslı ürün satışları gelirleri dünyaya yayılarak, yeni ve önemli gelirleri ortaya çıkaracaktı.

Yeniden Yapılanma sonucunda, Real vizyonunda yer aldığı üzere, sadece 5 yıl içerisinde dünyanın en popüler futbol Kulübü haline gelecekti. Dünyada 258 milyon taraftar, İspanya, Fransa, İtalya, Avrupa ve Güney Amerika’da en çok taraftara sahip Kulüp olan Real, Almanya ve Kuzey Amerika’da 2., İngiltere ve Japonya’da ise 3. en çok taraftara sahip Kulüp haline gelecekti.

Yeri gelmişken tüm bu başarılı tabloyu ortaya çıkaran Başkan Perez’in 2004’de tekrar Başkan seçildiğini, fakat Kulübü gelir açısından önemli bir yere getiren Los Galacticos stratejisinin yeşil sahalarda fazla başarılı olamayarak, son 3 yılda 5 farklı antrenöre rağmen başarılı olamayan futbolculara kızarak Şubat 2006’da istifa edişinden bahsetmek isterim.

Temmuz 2006’da seçilen bugünkü Başkan Ramon Calderon, Los Galacticos stratejisini bırakacak ve yıldız oyunculardan ziyade takım üzerinde duracak, Los Galacticos’da Real alyapısından gelen Raul ve Casillas dışında tüm yıldızları takımdan gönderecek böylelikle diğer oyuncuların yıldız oyunculara karşı olan tavırlarını kırmayı başaracak ve Real yeniden bir takım olmaya başlayacak, bunun ilk meyvesi ise 2006-07 sezonunda uzun süre La Liga’da geriden takip ettiği, Barca’dan son maçda aldığı Şampiyonluk olacak, bu sezon ise Real’in rakiplerinden önde olarak şampiyonluğun en büyük adayı olarak ligi götürmesi, Real’de işlerin oturduğunun önemli bir işareti olarak futbolseverlerin dikkatini çekecekti.

La Liga’nın temsilcileri Barca ve Real’den sonra haftaya futbolun efendilerinin ülkesine geri dönecek ve futbolda şirket yönetimini son derece başarılı bir şekilde yıllardır kar ederek uygulayan Manchester United’ın iş modelini inceleyeğim.  

 

Real’in Gelirleri (milyon Euro)

 

Sponsorluk ve Ticari   Maç Günü     Yayın         Toplam       Dünya Gelir Ligi Sıra

2000-01                    39                        41              58                  138                 6

2001-02                    59                        47              59                  152                 6

2002-03                    68                        58              66                  193                 4

2003-04                    85                        63              88                  236                 2

2004-05                    124                      64              88                  276                 1

2005-06                    126                      75              91                  292                 1

2006-07                    136(%39)          82(%23)  133(%38)    351                 1

Kaynak: Deloitte, 2006/2007 Football Money League, Şubat 2002 - Şubat 2008

 

III- Manchester United-Futbolda Başarının Standardını Belirleyen Takım

Geçtiğimiz haftalarda İspanya’nın 2 devi FC Barcelona (Barca) ve Real Madrid C.F.’nin (Real) eski yönetim modelleri ile organizasyon yapılarından bahsetmiş ve her 2 Kulüpde birden başarıyı yakalama fırsatını yaratmayan statükoyla mücadele eden bir avuç Barca ve Real sevdalısının yürümeyen yapıyı değiştirmeye yönelik uzun vadeli stratejileri neticesinde Kulüplerinin tarihlerinde rekor destekle yönetime gelişlerini anlatarak, Kulüplerini rekabetçi yapıdan uzaklaştıran statüskoyu kırarak büyük bir başarıyla uyguladıkları köklü reform stratejilerinin ana hatlarına değinmiştim. Bu hafta ise sadece Futbolun mücidleri olarak kalmayarak ona çok şeyler katarak dünyaya yaymış olan İngilizlerin vatanına geri dönecek ve Futbolun Efendilerinin en başarılı iş modelini kuran Manchester United’ın (taraftarlarının söylediği üzere Man.United) uzun ve başarılarla dolu tarihiyle başlayarak sonraki haftalarda endüstriyel futbolu ne şekilde yaratarak gezegenin finansal açıdan en başarılı Kulübe haline gelişlerinin hikayesini aktaracağım.

 

Ana Hatlarıyla İngiliz Ekonomisi

Sanayi Devrimiyle birlikte ekonomik olarak güçlenen ve 18. yüzyılın başından 20.yüzyıla kadar dört bir yöne yayılmış sömürgeleriyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri üzerinde büyük bir imparatorluk haline gelerek, dünya tarihine önemli etki yapan İngilizler, 2001’de yapılan son nufüs sayımında 60 milyonluk nüfusa, 2004 yılı rakamıyla ise 27.000 Euro GSMH’ya sahip olarak, önde gelen uluslararası finans ve ticaret merkezlerinden biri olmanın getirdiği avantajla, dünyanın en büyük 4. ekonomisi konumundadır. Kasım sonu itibariyle 60 ülkeden 3.287 şirketin işlem gördüğü Londra Borsası ise 300 yıllık tarihinde İngiliz şirketlerine finansman sağlanmasının 1 numaralı mecrası olmuş ve bankacılık sektörünün gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur.

Arkasındaki bu büyük ekonomiyle beslenen İngiliz futbol kulüpleri kuruluşlarından itibaren, çok  kısa bir sürede amatörlükden profesyonelliğe geçen futbolcuların hızla yükselen ücretlerinin oluşturduğu borçların, kurucuların ve yöneticilerin kişisel birikimlerini riske atmaması mentalitesinden yola çıkarak, şirket yapılarını sınırlı sorumluluğa sahip limited şirket statüsünde oluşturmuşlardı. Normal şirketler bazında ele alındığında, limited şirket modeli, sahiplikle şirketin kontrolünü elinde bulundurma hususlarını ayırıyor olsa da, söz konusu futbol kulüpleri olunca, bu iki husus örtüşmeye başlıyor ve sonuç olarak, birçok İngiliz futbol Kulübü küçük bir işadamı grubu veya çoğunluğu taraftar olan birkaç yüz hisse senedi sahibi tarafından sahip olunmaya başlıyordu.

Man.United’ın Tarihi

Futbolun tarihiyle ilgili yazılarımda bahsetmiş olduğum üzere, o yıllarda İngiltere’de çok sık rastlandığı şekilde, futbol takımları, okullarda veya insanların toplu olarak çalıştığı sanayi yatırımlarında kuruluyordu. Man.United’da bu konuda bir istisna olmayacak ve  Lanchester ve Yorkshire demiryolu şirketinin işçileri tarafından L&YR F.C. adıyla 1878’de Newton Heath’de kurulacaktı. Bu takım Manchester Piccadilly garında 15 yıl kadar futbol oynayacak, 1893’de ise Manchester’a yakın bir kasaba olan Clayton’a taşınacaktı. O yıl, İngiliz Futbol Ligi’ne katılmayı başaran L&YR F.C., demiryolları ile olan ilişkisini minimuma indirgeyecek, direkt olarak demiryollarını çağrıştıran L&YR ibaresini isimlerinden atacak ve bundan böyle Newton Heat F.C. olarak anılmaya başlanacaktı.

Newton Heat F.C.

1902’de finansal açıdan zor günler geçirerek, iflasın eşiğinden dönen Kulüp, o tarihde Manchester şehrinin en büyük bira fabrikasının sahibi olan J.H.Davies’in yaptığı önemli yatırımla yeniden nefes almaya başlayacaktı.

Bu yatırımla Kulübün Yönetim Kurulu Başkanı olan Davies’ın isteğiyle Kulübün yeni bir isimle anılması yoluna gidilecek ve aynı zamanda yeşil ile altın sarısından oluşan forma renklerinin değişilmesine karar verilecek, böylelikle Newton Heat tarihe karışacak ve kırmızı ile beyaz renklere sahip “Manchester United” 26 Nisan 1902’de yeşil sahalardaki yerini almaya başlayacaktı.

Kulüp kısa sürede o dönem için rekor transfer bedelleriyle en iyi profesyonel futbolcuları renklerine katacak ve Kulüp, bunun neticesinde 1905-06 sezonunu 2. Lig’de 2. olarak bitirerek, 1906-07 sezonunda 1. Ligdeki yerini uzun bir süre sonra alacaktı. Man.United 1. Lig’e iyi bir giriş yapacak ve 1907-08 sezonunda ligi şampiyon olarak bitirecek, FA Cup’ı (İngiltere Futbol Federasyonu Kupası) ise 1909 yılında ilk kez olmak üzere kaldıracaktı.

Old Trafford – Rüyalar Tiyatrosu

Günümüzde Rüyalar Tiyatrosu (Theater of Dreams) olarak da anılan ve taraftarın kutsal yeri olan Old Trafford Stadı, bu takıma gönül vermiş olanlarla ilk kez 1909/10 sezonunda tanışacaktı. Üzerine stadın inşa edildiği arazi Başkan Davies’in şirketi olan Manchester Bira Fabrikası tarafından satın alınacak ve Kulübe kiraya verilecekti. Davies tarafından finanse edilen stad inşasına 1908’de başlanacak ve 19 Şubat 1910’da Old Trafford  Stadında ilk maçını Liverpool karşı oynayan Man.United, bu tarihi maçı 4-3 kaybedecek, bununla birlikte Stad 80,000 kişilik seyirci kapasitesini başarıyla yaşayarak, Man.United taraftarlarının gönlünde that kurmaya başlayacak, seyircisinin yoğun desteğini yeni  stadında arkasına alan Man.United, 1910-11 sezonunda 2. kere 1.Lig Şampiyonluğuna ulaşacaktı.

1913/14 sezonu Man.United açısından bir değişim dönemi olacak, İngiliz liglerinde ve bu kapsamda tüm dünyada ilk defa olmak üzere Kulüp Sekreteri ve Takım Menejeri’nin (Team Manager) görev tanımları değişecek, bundan sonra Takım Menejeri takımı seçmekden ve onlarla ilgilenmekden sorumlu olacak, zaman içerisinde bu tüm İlgiliz kulüplerinin kullandığı bir standart haline gelecekti.

 Bundan sonraki 10 yılda Kulüpde düşüş yaşanacak ve halk tarafından “the Reds” (Kırmızılar) olarak anılmaya başlanan Man.United 1922’de 2. Lig’e düşecekti. 1925’de 1. Lig’e yeniden dönen Kulüp, 1931’de tekrar küme düşecek, 1934’de ise 2. Lig’de 20. sıraya kadar gerileyecekti. 

 

Busby’nin Çocukları

Tüm Avrupa için zor geçen 2.Dünya Savaşı sonrası, Matt Busby isimli İskoç asıllı eski bir futbolcu Man.United’ın menejerliğine atanacak ve ülkenin/takımın tarihinde ilk defa olmak üzere transfer edilecek oyuncuları kendisi belirleyecek ve takımı kendisi çalıştıracaktı. Bu değişik ve futbol yönetiminde çığır açacak değişimleri yapan Busby daha önceki takımı Liverpool’dan kovulacak, Man.United ise bu yaratıcı adamı bağrına basacaktı.

Busby’nin Man.United’daki ilk transferi herkesin beklediği üzere bir futbolcu olmayacak, menecer yardımcısı pozisyonu öncelikli olarak doldurulacaktı. Busby ve yönetici ekibinin alınması, meyvelerini hemen verecek, Kulüp 1947-48 ve 49 yıllarında Ligi 2. olarak bitirecek, 1948’de ise FA Cup’ı 39 yıl sonra 2. defa kazanacaktı. 1952’de ise Man.United 1. Lig Şampiyonu olacak ve Busby’nin ön gördüğü şekilde genç takımda yetişen yetenekli futbolcular A Takımına sistematik bir şekilde kazandırılmaya başlanacaktı. Bir başka ilk olan A Takımına iyi futbolcu yetiştirmek, bir anlamda araştırma/geliştirme maliyetlerine karşılık olarak dönemin koşullarında son derece iyi futbolcuların kendilerini göstermelerine zemin hazırlayacaktı.

Kulüp tarihinin en başarılı genç kadrosunun oluşması, 1955-56 sezonunda kazanılan lig şampiyonluğu ile taçlandırılacak ve A Takıma güç veren genç oyunculara, menejer Busby’nin Bebekleri (çocukları) anlamına gelen “Busby Babes”, Man.United tarihindeki yerlerini alacaklar ve 1956-57 şampiyonluk kupasını da 2 kere üst üste olmak üzere müzelerine götüreceklerdi. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim üzere, Man.United Avrupa Kupası’na (European Club, şimdiki Şampiyonlar Ligi) katılan ilk İngiliz takımı olacak, Yarı Finale kadar gelen Reds, muazzam başarılı bir dönemden geçen Real Madrid’e elenecekti.

 

Talihsiz Uçak Kazası

Man.United’da yetişerek, bu çatı altında birçok zafer elde eden, Busby’nin Bebekleri Avrupa Kupası kapsamında gitmiş oldukları Belgrad deplasmanında turu geçecekler, sonrasında bindikleri uçak, 6 Şubat 1958’de Münih yakınlarında düşecek, hayata veda eden 22 kişiden 8’i ise Man.United’ın altyapısından yetişmiş gelecek vadeden genç futboculardan oluşacaktı. Yaşanan trajedi, başta Kulüp olmak üzere, Manchester şehrini ve genel olarak İngiliz 1.Ligi’ni adeta bir matem havasına sokacak ve bundan birkaç ay kadar evvel uçağın düşüşünün 50. yılında Man.United taraftarları ölen futbolcularını unutmadıklarınu duygu yüklü bir seromoniyle göstereceklerdi.

İngiltere’de hiçbir futbolseverin tahmin etmediği üzere, uçak kazasında kaybedilen 8 oyuncu sonrası, Man.United futbolu unutmadığını ve ne olursa olsun yollarına devam edeceklerini ispat edermişcesine, uçak kazasından sadece 3 ay sonra FA Cup’ın finaline çıkacaklar ve Wembley’de oynanan finalde Bolton Wanderers’a yenileceklerdi. İngiltere’nin gelmiş geçmiş en iyi takımını yetiştiren Matt Busby, “evladlarının” 8’inin birden kaybıyla sarsılacak, fakat Man.United’a inanan milyonlarında manevi desteğini arkasına alacak ve uçak kazasından kendi payına düşen sakatlıklardan kurtulur kurtulmaz, 1960’ların başında  yeni bir genç ekip oluşturmak üzere yola düşecekti.

Futbol Devam Ediyor...

1961-62 sezonu, hem FA Cup hem de 1.Lig’de başarıyla sonuçlanacak ve Man.United her iki alanda da 2. olacak, 1962-63 sezonunda ise daha önceki yazılarımda anlatmış oldğum İngiltere’nin o dönemde yetiştirdiği en büyük yetenek olan George Best’in transferinin gerçekleşmiş olduğu sezon olarak akıllarda kalacaktı. 1964-65 ve 1966-67’da İngiliz 1. Lig’inde şampiyon olan, aynı zamanda Avrupa Kupa’sında önce yarıfinale, bir sonraki yıl ise finale çıkan Man.United, 1968’de Benfica’yı Wembley’de yenecek ve Avrupa’nın en büyüğü olma başarısından sonra, 1970’lerde başlayarak 1990’ların ilk yıllarına kadar uzun sürecek bir duraklama dönemine girecekti.

Man.United’a yeniden büyük bir kulüp olduğunu hatırlatacak ve  Reds’in önce 1. Lig Şampiyonu olmalarını, sonrasında ise asıl başarının Avrupa şampiyonlukları olduğunu bilen, önemli bir menejer olan İskoç Alex Ferguson Kasım 1986’da takımın başına gelecek ve arada geçen 22 yıldan beri görevine halen devam edecekti. Ferguson işe başladığında, yaklaşık 20 yıldır başarıya aç kalarak, rakipleri Liverpool ve Arsenal’in altında ezilmiş gücünü, yeniden ortaya çıkararak, Kulübün önemli bir değişim yaşamasını hedeflemişti. Değişimin doğal olarak vakit alması nedeniyle, 1987-1990 arasındaki sezonlarda lig önlerde bitirilecek ve Alex Ferguson ve Ekibinin İngiltere Premier League’ni domine edeceği yıllara gelinecekti.

1990’lı yıllar; Efsane Ortaya Çıkıyor...

Ferguson ve öğrencileri, 1990’da kendileri açısıdan ilk, Kulüp açısından ise 10. FA Kupalarını kazanacaklar ve böylelikle, 5 yıldır Ada’nın sınırları dışına çıkamama durumuna son vereceklerdi. Man.United 1990-91 sezonunda Avrupa’da sonuna kadar gidecek ve Kupa Galipleri Kupası finalinde Barca’yı 2-1 mağlup edecek ve akabinde Süper Kupa’yı da müzesine götürecekti. Avrupa’da başarı Man.United’ın 23 yıldır sabırla beklediği bir durum olup, artık kapı sonuna kadar açılmıştı.

Sabırla beklenen bir başka kupada İngiliz 1. Ligi Şampiyonluğuydu (1992-93 sezonundan itibaren Premier League adını almıştır), dönemin başarılı futbolcusu Eric Kantona’yı ekiplerine katan Reds, 1992-93 sezonunda 26 yıllık aradan sonra Şampiyon olmayı başaracaklar ve aynı zamanda yeni organizasyon yapısıyla oluşan Premier League’in ilk Şampiyonu olarak tarihe geçeceklerdi.

Gelecek yıllarda başarılı olmak için Alex Ferguson’da Matt Busby’i takip edecek ve daha sonra dünyaca ün kazanacak David Beckham, Gary Neville gibi isimleri Man.United’ın altyapısından A Takımı’na kazandıracaktı. Takım oturmaya başladıkça başarılar ard arda gelecek, Man.United 1993-94, 1995-96, 1996-97, 1998-99, 1999-2000, 2000-01 ve 2002-03 sezonlarında Premier League kupasını kaldıracaklar, bu üst üste gelen başarılara rağmen, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu sadece bir kere kazanabilecekler, 1999’da dramatik bir şekilde biten final maçında uzatma dakikalarında 2 gol birden bularak, 2-1 Bayern Münih’i yenerek Şampiyonlar Ligi Kupası’nı müzelerine götüreceklerdi.  

Alex Ferguson İngiliz futbol tarihinde bir ilki becerecek ve üst üste 3 kere (1999-2000-2001) İngiliz 1. Ligi şampiyonluğunu elde eden menejer olarak tarihe geçecek, arkasından da “Sir” ünvanına layik görülecekti. Ferguson ve ekibi için her zaman birincil öncelik Premier League’i kazanmak olacak ve geçtiğimiz sezon olan 2006-07’de bir önceki Şampiyon Chelsea’nin 6 puan önünde rahat bir şekilde Şampiyonluğa ulaşacaklar ve Premier League kupalarına olan isteklerinin her zaman üst seviyede olduğunu bir kez daha futbolseverlere kanıtlayacaklardı.

Bu bölümde de Man.United’ın farklı iş modeli ve bunun yarattığı finansal kaynaklara bir göz atalım isterseniz.

Manchester United-Futbolda Başarının Standardını Belirleyen Takım

Geçen hafta uzun ve başarılarla dolu tarihinden bahsetmiş olduğum Manchester United’ın (Man.United) bu hafta farklı ve neredeyse tüm büyük kulüplerin benzemeye çalıştığı iş modelinin bir kısmını anlatmaya çalışacağım. 

Başından beri Kar Eden bir İş Modeli

Premier League’in (İngiliz 1. Ligi, PL) faaliyete geçtiği 1992-93 sezonundan itibaren 2006-07 sezonuna kadar Man.United’in toplam yıllık geliri 25 milyon Pound’dan 212 milyon Pound’a çıkacak, her yıl kar eden Kırmızlar’ın aynı dönem içerisinde vergi öncesi karı ise 4 milyon Pound’dan, üstelikde bir önceki sezonun vergi öncesi karı 31 milyon Pound’dan 60 milyon Pound’a gelerek ulaşacaktı. Maç gelirlerinin ana gelir kalemi olduğu bu yapıda her sezon yeşil sahalarda başarılı olmak, diğer bir ifadeyle topun çizgiyi geçmesi ilk öncelik olacak, Şampiyonlar Ligi’nde (ŞL) yer almak için PL’i her sezon ilk 4’de bitirmek ve aynı zamanda stad gelirleri ve katılım ücretleri açısından her Kulüp açısından 1 numaralı öncelik olan ŞL’nde başarılı olmak Kırmızıların ana hedefi olacaktı. Bununla birlikte ana önceliği ŞL’nde başarılı olmak olan Man.United’ın 1968’de Avrupa Şampiyon Kulüpler kupasını kaldırmasından sonra bu Kupa’nın 1990’lardaki yeni formatı olan ŞL’nde sadece 1999’da ayrı bir yazı konusu olan Bayern Münih’i uzatma dakikalarında attığı 2 golle, 2-1 yenerek kazandığı efsanevi ŞL Kupası’nın Man.United’ın öncelikleriyle bağdaşmadığını da yeri gelmişken belirtmek isterim.

 

Man. United Gelir Dağılımı

2001

2002

2003

2004

2005

2006

Pound mn.

Pound

%

Pound

%

Pound

%

Pound

%

Pound

%

Pound

%

Maç Günü

51.8

34

56.3

38

70.6

41

61.2

36

66.2

42

92.5

44

Yayın Hakkı

31.2

14

51.9

36

56.2

32

62.5

37

48.4

31

61.5

29

Ticari

46.6

52

37.9

26

46.2

27

45.3

27

42.4

27

58.1

27

Toplam

130

 

146

 

173

 

169

 

157

 

212

 

Kaynak: Man.United Yıllık Faaliyet Raporları, (2001-2006)

PL, Dünyanın 1 numaralı Ligi

Man.United’ın gelir kalemlerini incelemeden önce öncelikle kısaca PL’in ana hatlarından kısaca bahsedeceğim. Daha önceki yazılarımda sayılarla vermiş olduğum karşılaştırmalarla, PL’in tüm dünyadaki en rekabetçi futbol ligleriyle kıyaslandığında, dünyanın futbol ligi olduğu ortaya çıkmaktadır.

FA  tarafından 1991’in başında hazırlanan “Futbolun Geleceği” çalışmasında, 1991-92 sezonunun bitişiyle birlikte Division 1’i oluşturan tüm kulüplerin Football League’den çekilerek, adına “PL” denilecek yeni bir oluşumda biraraya gelecekleri açıklanacak ve Futbol Ligi’ni düzenleyen FA’ya bağlı olmakla birlikte kendi yönetim mekanizmasını kuracak olan bu oluşumun Futbol Ligi’ni oluşturan diğer 70 kulübün anlaşmalarından bağımsız bir şekilde kendi liginin yayın hakları ile sponsorluk anlaşmalarını kendisinin pazarlık etmekde ticari olarak bağımsız olması hususu İngiliz kamuoyunun gündemine bomba gibi düşecekti. 1991-1992 sezonunun bitişiyle birlikte, Division 1 kulüpleri Football League’den toplu olarak çekilecekler ve Ada’nın futboldaki yeni markası PL’i 27 Mayıs 1992’de resmi olarak faaliyete geçireceklerdi.

FA PL  (2007’den itibaren ana sponsorunun adıyla anılarak Barclays PL oldu) limited şirket olarak kuruluyor ve 104 yıldır 4 küme şeklinde devam eden Football League’den ayrılarak tek bir küme olarak organize oluyordu. Bildiğiniz üzere, PL’de 20 takım mücadele ediyor ve her Kulüp biri kendi sahasında, diğeri deplasmanda olmak üzere her sezon toplam 38 maç oynuyordu.

PL kurulmadan önceki sezon olan 1991-92’de 1. Lig olarak adlandırılan ligde yer alan Kulüplerin toplam gelirleri 170 milyon Pound iken, 2006-07 sezonunda sadece bir Kulüp olarak Manchester United’ın gelirlerinin 212 milyon Pound’a ulaştığı dikkate alınırsa, 14 yıllık bir süreç içerisinde İngiliz futbolunun geldiği nokta daha net olarak anlaşılacaktır. 5 büyük ligin içinde Premier Lig’in yarattığı gelir %30, Avrupa’nın geneline bakıldığında ise %16 dolayında olup, bu kapsamda Premier Lig’in, Amerika’nın NBA ile dünya basketbol pazarı içerisindeki farklı ve dominant konumuyla ortaya çıkan “dünyayın basketbol ligi” olma durumuna benzer bir şekilde “dünyanın futbol ligi” olma yolunda hızla ilerlediği dikkat çekmektedir. Birçok farklı özelliği ve uygulamasıyla ayrı bir yazı konusu olacak olan Premier Lig, 2006 yılında yarattığı 2 milyar Euro’luk gelirle, Amerikan Futbolu Ligi (NFL), Amerikan Beyzbol Ligi (MLB) ve Amerikan Basketbol Ligi (NBA)’den sonra dünyanın en büyük 4. spor ligi konumunda bulunmaktadır.

Avrupa Futbol Pazar Büyüklüğü, 2005-06 (Toplam 12,6 milyar Euro)

5 Büyük Lig: %53

5 Büyük Ligdeki Diğer Ligler: %15

5 Büyük Lig dışında Kalan 47 Avrupa Ligi: %14

FIFA, UEFA ve Ulusal Futbol Federasyonları: %15

5 Büyük Lig dışında Kalan 47 Avrupa Ligi’nin Diğer Ligleri: %3

Kaynak: Deloitte, Annual Review of Football, Mayıs 2007

PL’in tüm dünyanın futbol ligi haline gelmesinin en önemli sebebleri olarak ligi oluşturan 20 takımdan neredeyse hepsinin rekabetçi olmaları ve futbolun beşiği İngiltere’de güzel oyuna olan ilginin maksimum seviyede olması ve bu durumun Kulüpler tarafından sıkı bir şekilde takip edilen iş modelleriyle aidiyet duygusunun sadece Ada’da değil, dünyanın değişik coğrafyalarında maksimize edilmesi ve bunlara bağlı olarak Kulüp gelirlerinin nakit akışlarını büyütmekte zorlanmamaları sıralanabilir. Avrupa genelinde ve ülkemiz özelinde futbolun karlı hale gelememesinde yatan temel sebep ise, büyük bir hızla dev bir endüstri haline gelen futbolun organizasyon ve yönetim yapısının aynı hızla değişim gösterememesindedir. Spor kulüplerini oluşturan Yönetim Kurulu Üyeleri, Kulüp Üyeleri, Teknik Kadro ve Sporcuları, profesyonel çalışanları ve hepsinden önemlisi taraftarlarının, kendi farklı bakış açılarını yansıtan ve bu anlamda ortak bir payda da biraraya gelmeleri fazlaca mümkün olmayan Kulüplerinden farklı beklentileri bulunmakta ve bu durumda ortak strateji ve hedeflerin konulmasını zorlaştırmaktadır. Bu arada yeri gelmişken, geçtiğimiz hafta ŞL’de oynanan çeyrek final maçlarında yarışan 8 takımdan 4’ünün İngiliz olması (Man.United, Liverpoo, Arsenal ve Chelsea) geri kalan 4 takımın ise 1’er takımla farklı ülkeler dağılmış olması (2000-01 sezonunda Galatasaray’ın çeyrek finale çıkması sonrasında ezeli rakibi ebedi dostu Fenerbahçe’nin Türk milletini gururlandığı bir tablo sonunda yine bir İngiliz temsicisine elenmesi), yarı finalde ise Roma’yı geçtiğimiz sezonda olduğu gibi yine eleyen Man.United başta olmak üzere, Liverpool ve Chelsea olarak PL’in ne denli güçlü olduğunun ve Majestelerin Ligi’nin dünya futbol liglerindeki dominant pozisyonunu kanıtlayan bir tabloyu yaratmış olduğunda sanırım hepimiz hemfikiriz.

  

Manchester United-Futbolda Başarının Standardını Belirleyen Takım

Geçen haftalarda başarılarla dolu tarihi ve İngiliz Premier League (PL) içerisindeki üstün konumundan bahsetmiş olduğum Manchester United’ın (Man.United), bu hafta iş modelinin bir kısmını anlatmaya çalışağım.

Old Trafford, Maç Günü Gelirleri

Man.United’ın ana gelir kalemleri içerisinde maç günü gelirleri, her sezon olduğu gibi 2006-07 sezonunda %44 ile %29’luk yayın hakkı gelirleri ve %27’lik ticari gelirlerin oldukça önünde dominant  bir yapı sergileyecekti. Bu yüksek gelir kaleminde en önemli pay şüphesiz “yaşlı dost” Old Trafford (Stad) olacaktı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra sahanın zeminine yapılan düzenlemelerle Stadın kapasitesi yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. 1980’lere gelindiğinde orjinal kapasite olan 80,000 yerine, Stadın kapasitesi 60,000’e gerilemiş, daha önceki yazılarımda bahsetmiş olduğum ve 1990’ların başında Taylor Raporu’nun tüm kulüplere önermiş olduğu üzere, haliyle İngiliz Futbol Federasyonu’nun (FA) haklı yaptırımlarıyla Old Trafford’un kapasitesi tüm Stad koltuklu hale gelecek şekilde 44,000’e kadar gerileyecekti. 1996 yılında İngiltere’nin ev sahipliğinde oynanan Avrupa Futbol Şampiyonluğu turnuvasının yarıfinal maçlarından birinde kapasite 55,000’e kadar yükselecekti. Stadda renovasyon hiç durmayacak, 2000 yılında kapasite önce 61,000’e, sonrasında ise 68,000’e çıkacaktı. Wembley’in yeniden inşa edilmesi sürecince milli maçların büyük bir çoğunluğu Old Trafford’da yapılacak ve bu nedenle kapasite günümüzdeki 76,000’e ulaşacaktı.

49,000 adetlik koltuklar yerlerine göre 437-513 Pounda, 5,500 koltuklu localar 1,088-4,000 Pounda (yıllık bazda yaklaşık 12.5 milyon Pound), deplasmana gelen taraftara 3,000 adet olarak ayrılmış koltuklar 21 Pounda, sezonluk bir pakete bağlı olarak satılan koltuklar 55-150 Pound arasına, Kulüp üyeleri için ayrılan 14,500 adet olan koltuklar için 18-27 Pounda ve sponsorlar için ayrılan 1,000 adet koltukla “Theatre of Dreams”in (Rüyalar Tiyatrosu) kapasite kullanım oranı %100’le diğer PL takımlarının üzerinde bir oranda gerçekleşecekti. Koltukların %50’si ile locaların tamamını sezon başında satan Man.United daha sezon başlamadan önemli bir geliri kasasına koyacak ve böylelikle transfer sezonuna hazır olarak girecekti. Ayrıca Stadın yapısı devasa olduğundan, Old Trafford sadece Man.United’ın futbol maçlarına ev sahipliği yapmayacak, burada İngiliz milli takımı sıklıkla maç yaparken, yeşil saha FA Kupası maçları, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası’nın final maçları ile birçok rock konserlerine sahne olacak ve bu durumda Man.United’ın stad gelirinin her gün artışına sebebiyet verecekti. 

2003 yılında Man.United’ın Stad gelirleri 70 milyon Euro iken, yukarıda bahsetmiş olduğum yeniden yapılanmayla günde 24 saat, haftada 7 gün üzerinden çalışmaya başlayan Old Trafford, isminin çağrıştırdığı “yaşlı” halinden yenilendikten sonra, 76,000 kişilik kapasitesiyle, Stad İngiltere’nin en büyük futbol mabedi haline gelecek ve böylelikle 2007’de 93 milyon Pound (138 milyon Euro) ile Man.United stadından en fazla gelir elde eden (toplam gelirlerinin %44’ü) kulüp ünvanını kazanacaktı. 

Man.United her maç günü 100,000 paket yiyeceği hazır edecek ve catering hizmetini büyük bir başarıyla taraftar/müşterilerinin kullanımına sunacak ve bu hizmetinden yıllık 4 milyon Pound kazanacak, maç günü haricinde Stadlarında düzenlenen her aktiviteye ev sahipliği yapan Kulübün catering servisinden geliri ise yıllık 3 milyon Pound’a yaklaşacaktı.

Yayın Hakları ve Medya Gelirleri

British Sky Broadcasting (BSkyB) Sky TV ve BSB isimli televizyon kanallarının birleşmesiyle 1990’da ortaya çıkacak ve yaptığı hamleler ve getirdiği yeniliklerle başta İngiltere olmak üzere televizyon yayıncılığına çığır açan önemli katma değerler yaratacak bu birleşme futbolun naklen yayını alanındaki rekabeti yoğunlaştıracak ve üye sayısını artırmak hedefiyle futbolu ürün gamlarının tepesine yerleştirmeyi arzu eden uydu kanalları şimdiye kadar duyulmamış ücretleri yayın hakları için gözden çıkarmaya başlayacaklardı. 1988’de 4 yıllık anlaşma uyarınca ITV Football League’in yayın hakkını münhasır olarak alacak ve her sezon başına 18 lig maçını naklen yayınlama karşılığında, yıllık 11 milyon Pound ödeyecekti.

Geçen haftalarda aktardığım üzere, 1992-93 sezonundan itibaren PL’in kuruluşundan sonra, onu oluşturan takımların kendi yayın haklarını FA’dan bağımsız olarak pazarlık etmeye başlaması, sonuçlarını hemen vermeye başlayacak, PL futbol kulüplerinin yayın gelirleri hızlı bir artış gösterecekti. PL’in ilk TV anlaşması, Avustralya asıllı medya devi Rupert Murdoch’un Basın İmparatorluğu News Corp.’un paralı abonelik (Pay TV) platformu olan BSkyB’nin oluyor ve futbol seyircilerine getirdiği ek maliyet açısından o zamanlarda çok tartışılan bu  kararın, kulüplerin gelirlerindeki inanılmaz artışın ortaya çıkışıyla doğruluğu zaman içerisinde kanıtlanıyordu. O dönemde aylık bir bedel ödeyerek abone olunan TV  kanalları İngiltere pazarında yeni yeni test edilmekte ve aslında hiç kimse futbola tutku seviyesinde bağlı ve stadlara gitme alışkanlıkları yüksek olan İngilizlerin TV’den naklen yayınlanan futbol maçları için para ödeyip ödemeyeceklerinin cevabını kestiremiyordu. Bu cevaı belirsiz kumarı oynayan Sky’ın akıllı stratejileri, PL’in her geçen gün yükselen kalitesi ve İngiliz toplumunun güzel oyuna olan aşkının kabarmasıyla PL’in TV yayın hakları beraberinde büyük bir endüstri yaratacak şekilde patlama yapacaktı.

Medya Devi Murdoch Majestelerinin Liginin Hizmetinde...

Yayın gelirlerinin yükselmesiyle Football League’in önde gelen Kulüpleri pastadan daha fazla pay alabilmek için kazan kaldırıyor, ligden çekilme tehditleriyle, İngiliz Futbol Federasyonuna (FA) masa altından sopa göstererek, TV şirketleriyle ayrı görüşmelerde bulunuyor ve ITV’den gelen yıllık yayın gelirinin %75’inin Division 1’a gelmesini sağlıyorlardı. İngiliz futbolunun o dönemde “5 Büyükleri” olarak bilinen, Arsenal, Everton, Liverpool, Manchester United ve Tottenham Hotspur ise bu %50’lik artışla da yetinmeyecek, canlı yayın kapsamının büyük bir kısmının kendi maçları olduğu savıyla,  Division 1’e gelen yayın gelirinin %40’ını aralarında paylaşmaya başlayacak ve Division 1’i oluşturan diğer kulüplerle aralarındaki gelir farklılığının ileride daha da belirginleşecek tohumları atılmaya başlayacaktı.

ITV’nin yayın anlaşmasının sona ermesiyle, yayın gelirlerinin dramatik artışı, BSkyB’nin sahibi medya devi Robert Murdoch’un İngiltere ve Kıta Avrupa’sında 1 numaralı uydu yayını operasyonunu yaratmak üzere harekete geçmesi ve bu planın ana stratejisi olarak Football League’in canlı yayınlanması hakkından maksimum payı almayı hedefini koymasıyla olacaktı. Bu agresif hedefi kendi gelirlerini maksimize etmekde kullanmayı isteyen önde gelen kulüpler, büyüyen pastadan aslan payını almak üzere, Football League’in diğer takımlarından kendilerini soyutlama pahasına, yeni bir organizasyona gidilmesi için FA’ya baskı uygulamaya başayacak ve kısa sürede bu stratejilerinin meyvesini daha önceki yazılarımda aktardığım üzere, 1992-93 sezonunda PL’i kurarak toplayacaklardı.

Man.United’ın yayın haklarından elde ettiği gelir 2007’de 62 milyon Pound’a (91 milyon Euro) yükselecek ve Kulübün toplam gelirlerinin %29’unu oluşturacaktı. Bu denli yüksek gelirin kırılımına bakıldığında ise, gelirin bir kısmının PL yayınlama haklarını ihaleyle satın alan TV kanallarından havuza gelenlerden Man.United’ın payından, diğer kısmının ise UEFA Şampiyonlar Ligi ve FA Kupası gibi kanallardan geldiği görülecekti.

TV yayınları güzel oyunun kurallarının endüstriyel futbola uyum sağlayacak şekilde değişmesine sebep olacak ve 1990’ların başına kadar önemli gelirlere hükmetmeyen İngiliz kulüpleri, 1992-93 sezonunda PL’in yayın hakları için verilen yüksek bedelli yayın haklarından sonra önemli cirolara ulaşabileceklerdi.  Medya ve kulüpler bir dönem birbirlerinin içine girecekler ve haftaya anlatacağım şekilde, New.Corp.’un dijital yayın yapan şirketi BSkyB, Man.United’ın çoğunluk hisselerini elinde bulunduran ailelere, oldukça cömert bir teklif sunarak Kırmızıları satın almaya çalışacaktı.

Manchester United-Futbolda Başarının Standardını Belirleyen Takım

Geçen haftalarda uzun yıllara ve ilginç gelişmelere dayalı hikayesini anlatmaya başladığım Manchester United’ın (Man.United), bu hafta Avustralya asıllı dünya medya devi Rupert Murdoch’un sahip olduğu News Corp.’un dijital yayın yapan şirketi BSkyB’nin, Man.United’ın çoğunluk hisselerini elinde bulunduran ailelere, oldukça cömert bir teklif sunarak Kırmızıları satın almaya çalışması olarak İngiliz Premier League’de (PL) ve de dolayısıyla dünyada bir ilk olan bu önemli girişimden bahsedeceğim.

Halka Arzdaki tek Başarılı Model

Man.United uzun yıllar sonra Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olarak Avrupa futbolunun zirvesine çıkacağı 1998-99 sezonunun başlangıcında özellikle PL’de çok başarılı bir grafik çizmekde ve 1986 yılından beri inanılmaz bir istikrarla takımın başında yer alan Alex Ferguson’un yönetiminde başarıdan başarıya koşmaktaydı. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim üzere, 1980’ler PL’de başlayan bir furya ile birçok İngiliz futbol kulübünün İngiltere borsalarında halka arz edilmesine neden olacak ve halka arz modelini ilk uygulayan Tottenham Hotspur’dan hemen sonra Man. United’da bu modaya uyacaktı. İngiliz futbol kulüplerinin 1990’lar sırasında gelirlerinin genellikle giderlerinden fazla olması ve halka açık olan kulüplerin zarar açıklamaları sonucunda, borsadaki hisse senetlerinin fiyatlarının halka arz fiyatının oldukça altına gerilemesi neticesinde, “Kulübüne sahip çık” sloganıyla “avlanan” taraftarların, canlarından fazla sevdikleri Kulüplerinin hisselerini büyük beklentilerle satın almalarıyla önemli zararlara uğramaları kaçınılmaz olacak, Kulüplerin birbiri üzerine halka arz  edilmesinden gerçek karı ise kulüplerin çogunluk hisselerine uzun yıllardır sahip olan birkaç aile kazanacaktı. Bununla birlikte, Man. United başarılı iş modeli ve profesyonel yönetim anlayışıyla rakibi tüm İngiliz kulüplerinden başarılı bir performans çizecek ve şirketleşmeye başladığından beri pozitif nakit akımlarını sağlayan iş modeliyle istikrarlı olarak artan bir şekilde kar edecek ve taraftarını/yatırımcısını borsadaki devamlı yükselen şirket değeri neticesinde artan hisse başı değer anlamında devamlı olarak mennun edecekti.

BSkyB’nin Satın Alma Teklifi

Başarılı olarak işleyen ve tüm dünyada ilgiyle yakın bir şekilde takip edilen iş modeli ve başta İngiltere ile Uzakdoğu olmak üzere taraftar/izleyici sayıları yüzmilyonları bulması  nedeniyle Man.United, büyük dünya şirketleri tarafından satın alınmak üzere iyi bir hedefdi, bununla birlikte dünya çapında bir fenomen haline gelen Kırmızılılar’a ilk satın alma teklifinin global medyanın en büyük oyucularından biri olan Rupert Murdoch’un şirketlerinden bir olan ve aynı zamanda PL’in kuruluşundan beri yayın haklarını alan BSkyB’den geleceğini fazla kimse beklememişti.

Eylül 1998’de Man. United’ın sahibi ailelere gelen 623 milyon Pound’luk cömert teklif gerek şirketin o dönemdeki piyasa değerinin %40 kadar üzerinde olması gerekse Rupert Murdoch’un yine o dönemdeki politik bağlantılarının güçlü olması ekonomi çevrelerinde bu teklifin kısa sürede olumlu olarak sonuçlanacağını inancını pekiştirmişti. Bununla birlikte bu satın alma teklifi başta Murdoch olmak üzere, işin oldu bittiye getirileceğini düşünenlere sokakdaki kitlelerin neler yapabileceğini en anlamlı kanıtı olacaktı. İngiliz futbol tarihinde belki de ilk defa taraftarlar, kendilerinin yarattığı bu güzel oyunun kontrolünü ele geçirmek için çaba sarf edecekler ve futbolun yönetimini elinde bulunduran elitlere güzel bir ders vereceklerdi.

Murdoch’un cömert teklifini realize etmek isteyen kişilerin başında Kulübün o dönemdeki Yönetim Kurulu Başkanı Martin Edwards olacaktı.  Edwards Man. United’ın Yönetim Kurulu’na 1970’de seçilecek ve bir önceki Yönetim Kurulu Başkanı olan babası vefat edince, 1980’de bu sandalyeye oturacaktı. Babasının hisseleri kendisine miras kalana kadar Man. United ve futbola fazla ilgi göstermeyen Edwards, Kulübü daha evvel 2 kere farklı işadamlarına satmaya çalışacak, fakat Yönetim Kurulu düşük bulduğu tekliflere Kulübü satmaya yanaşmayacaktı. Edwards’ın Man. United’a muhtemelen tek katkısı 1986’da Alex Ferguson’u menejerliğe getirmesi olacaktı. Kulübü istediği fiyatlara satamayınca, diğer Yönetim Kurulu Üyeleri Edwards’ı halka arza ikna edecekler ve bu sayede başta yüksek oranlı hisseleri elinde tutan İrlandalı JP McManus ve John Magnier olmak üzere tüm Yönetim Kurulu Üyeleri hisselerinin borsada satışından, hatırı sayılır servetler elde edeceklerdi.

Murdoch’ın fiyat teklifini oldukça iyi bulan Edwards kendi payına düşen hisselere karşılık 98 milyon Pound’u alarak servetini katlamak adına Man. United’ın satışına Yönetim Kurulu seviyesinde sahip çıkacak ve anlaşmanın bir parçası olarak Murdoch’un Kulübün satın alınmasını gerçekleştirmeyi umduğu dijital yayın şirketi BSkyB’nin Yönetim Kurulu Üyeliğine de getirilmesi sözkonusu olacaktı.

Dünyanın ilk Küresel Futbol Markası

Aslına bakılırsa küresel bir marka haline gelmeyi teklifin yapıldığı dönemde önemli bir şekilde başarmış olan Man. United’ın kusursuzca yürüyen iş modelinin getireceği karlılık nedeniyle Murdoch’un Kırmızılılara verdiği teklifde bir gariplik yokdu, PL yayın haklarını hiç ara vermeden satın alan ve karşılığında büyük paralar ödeyen BSkyB iş bitirse masanın iki tarafında birden olacak ve kazanç üzerine kazanç sağlayacaktı. Tüm dünyada adı bilinen, futbol denince global bazda ilk akla gelen Man. United’ın pazarlama modeli karşısında ancak çokuluslu markaların bir şansı bulunmakta, rakiplerinden bu önemli farklılığını da çok iyi bilen Kırmızılılar da dünya çapında satış dükkanları açarak bu farklılıklarını nakde çevirmenin planlarını yapmaktaydılar. İşte bu küresel bir marka olma stratejisi Murdoch’un dikkatini çekecek ve yoğun futbol aşkı değil kendi işi olan medya pazarlamasının dünyaya yayılma planıyla benzer noktalar içermesi nedeniyle Kulübün sahibi olma yolunda ilerlemesinin altındaki asıl gerçek olacaktı.{jcomments on}

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                    linkedin-logo Paylaş                        Flipboard -logo Paylaş

Bu İçerik  32988  Defa Okunmuştur
 

Degerli yazarimiz Mete İkiz Cuma, 09 Nisan 2010.

YAZARIN DIGER YAZILARINI GORMEK ICIN TIKLAYIN

Neden Futbol Ekonomisi?

 

www. Futbolekonomi.com’un  vizyon ve misyonu temel olarak  Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi’nin (FESAM) vizyon ve misyonuna paralel ve aynı düzlemdedir.

 

Bu bağlamda temel misyonumuz: Futbolun yerel ve küresel makro özelliklerini incelemek ve yeni yapısal modeller önermek; bu kapsamda entelektüel gelişimi hızlandırmak ve buna ilişkin referans olabilecek bir database oluşturmak ve bunu tüm futbol araştırmacılarının emrine sunmak... Bu amaçla yapılan çalışmaları yayımlamak; gerekli her türlü bilimsel futbol araştırma ve geliştirme projelerine entelektüel anlamda destek vermek.

 

Temel Vizyonumuz: Önerilen yeni modellerin gerçekleştiğini görmektir.

 devamı >>>

finansal-futbol-anim-1

tugrulaksar_ge_roportaj

Tuğrul Akşar Güngör Urasın sorularını yanıtlıyor

  Yazar Tuğrul Akşar,
Milliyet Gazetesi Yazarı Güngör Uras'ın
sorularını yanıtlıyor.
detay için tıklayınız..

 

Spor Endexi

 

30/04/2024

Kapanış Günlük
Değişim %
  BİST 100

10.045,75

-0,37

 bjk BJKAS

47,58

-9,97

 fb FENER

87,30

+0,34

 gs GSRAY

8,81

-2,65

 trabzon TSPOR

2,09

-0,95

   SPOR ENDEKSİ

4.368,96

-4,37

Videolar

Tuğrul, Tuğrul Akşar, Pusula, Ekonomi, Futbol, Futbol Ekonomi, Mali,VİDEONUN DEVAMI VE DİĞER VİDEOLAR İÇİN TIKLAYIN.

İstatistikler

İçerik Tıklama Görünümü : 39864523

TRENDYOL SÜPER LİG 2023-2024 SEZONU

  

 

 Sıra TAKIMLAR 0 G B M A Y AV
Galatasaray 32 28  3   1  73 20 53  87 
2 Fenerbahçe  32  27    4  1 85  28   57

85

3 Trabzonspor  32  16 4  12 54  42 12 52
4 Beşiktaş  32   14   6  12 42  38  4 48
5 Rizespor 32 14 6  12   43  47 -4 48
6 Başakşehir 32  13 12 42  38 

  4 

 46 
7

Kasımpaşa

32  13  7  12   55 57  -2 46
8 Sivasspor 32 11 11

10 

38  43 -5  44 
9 Antalyaspor 32 10  12  10  36  37  -1 42 
10

Alanyaspor

32 10  12 10 41  46   -5  42
11 AdanaDemir 32 9 13  10

48 

43   5  40
12 Samsunspor 32 10  14 36  42 -6  38  
13 Ankaragücü 32  8 13

11 

40  41   -1  37
14 Kayserispor 32 10  10 12  36  45  -9  37
15 Konyaspor 32  12  12 34  45  -11  36
16 Hatayspor 32

7

12  13 36  44  -8 33
17 Gaziantep 32  7 17  35  50  -15  31 
18 Karagümrük 32  9 16  35 41  -6 30

19

Pendikspor  32 7 9 16 36 64 -28   30  

20

İstanbulspor 32 4 7 21 25 59 -34 16

Okur Yazar


Futbolun ekonomisi, mali, hukuksal ve yönetsel kısmına ilişkin varsa makalelerinizi bize gönderin, sizin imzanızla yayınlayalım.

Yazılarınızı  info@futbolekonomi.com adresine gönderebilirsiniz. 

 

 

Annual Review of Football Finance 2023

Annual Review of Football Finance 2023

Deloitte Sports Grup'un Avrupa Futbol Finansmanına ilişkin 32. kez düzenlediği yıllık futbol finans raporuna göre, Avrupa futbol pazarı 2021 - 22 sezonunda bir önceki yıla göre %7 büyüyerek 29.5 Milyar Euro büyüklüğüne ulaştı. Rapora ulaşmak için tıklayınız

Deloitte Money League - 2024

Deloitte Money league 2024

Deloitte Money League Raporunu 27. kez yayınladı. Rapora göre Avrupa'nın en zengin 20 kulübünün 2022-23 sezonunda gelirleri toplam 10.5 Milyar Euro'ya ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

UEFA Kulüp Finans&Yatırım Raporu 2024

 

UEFA Raporu-2023

UEFA Kulüp futbolunun finansal durumları ve yatırımlarına ilişkin yıllık görünüm ve benchmark raporunu yayınladı. Okumak için tıklayınız

 


 

2021-Money-league-Raporu

 

Yirmidördüncü Deloitte Money League raporuna göre Barcelona'nın 715.1 Milyon Euro'luk geliriyle ilk sırada yer aldığı, tamamı merkez lig kulüplerinden oluşan ve bir önceki yıla göre gelirleri %12 azalan Para Ligi raporunu okumak için tıklayınız

 


 

 

annual report 202021 photo

 

Avrupa Futbolunun patronu UEFA’nın gelirleri 5.7 Milyar Euro’ya Ulaştı. Raporu okumak için tıklayınız.

 


 

 UEFA-Kulup-Futbolu-Lisanslama-2023


UEFA’nın 2023’te yayınladığı en son  Kulüp Lisanslamaya İlişkin Karşılaştırma raporuna göre kulüpler Pandemi döneminde 7.3 Milyar Euro zarar ettiler. UEFA raporu, Avrupa kulüp futbolunun endişe verici bir resmini çiziyor. Raporu okumak için tıklayınız.

 


    

191112 Aktifbank Ekolig

 

Türk futbolunun gelirlerinin ve ekonomik görünümünün mercek altına alındığı Futbol Ekonomi Raporu – EkoLig'in dördüncü sayısı yayınlandı. Süper Lig’in 2017-2018 sezonu sonunda 3,2 milyar TL olan geliri, 2018-19 sezonunda 4,2 milyar TL’na ulaştı. Bkz.

 

 

master bm report lowres

 

The European Club Footballing Landscape 2022


UEFA'nın Avrupa Lulüp futboluna ilişkin 13, kez yayınladığı, Covid-19'un etkilerinin de analiz edildiği raporu okumak için Bkz.


 

 EkoSpor-y

“Ekospor’un aylık bültenlerinden haberdar olmak için tıklayınız”

 

Süper lig Marka değeri araştırma

''Taraftar Algısına Göre Türkiye Süper Ligi Marka Değerini Etkileyen Faktörlerin ve Marka Değeri Boyutlarının Değerlendirilmesi'' Prof. Dr. Musa PINAR öncülüğünde yapılan bu araştırmayı okumak için tıklayınız.

 

 

the-european-elite-2019

KPMG Avrupa’nın 32 Elit Kulübünün değerlemesini yaptı. Süper Lig’den Galatasaray ve Beşiktaş’ın da bulunduğu bu raporda en değerli kulüp 3.2 Milyar Euroluk değeriyle Real Madrid oldu. Raporu okumak için tıklayınız.
 

Endustriyel_futbol

 

Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı Üzerine

Futbolun Endüstriyel gelişimi, kulüplerin sportif ve iktisadi/mali yapılanışını derinden etkiliyor. Dorukhan Acar’ın Kurumsal Yönetim temelli yaklaşımı ile "Futbolda Endüstriyel Denge ve Başarı"yı okumak için tıklayınız

 

 

Türkiye'de Kadın Futbolunun Gelişimi ve Günümüzdeki Durumu

 

imagesCAVM4O4L

 

Dr. Lale ORTA’nın Kadın Futboluna Entelektüel Bir Yaklaşım Sergilediği makalesi için tıklayınız.” 

 

 

İngiliz Futbolunda Kurumsal Yönetişim Üzerine

 

governance_in_football

 

Tüm kulüplerimize ve Türk Futbol yapılanmasına farklı bir bakış açısı kazandırabileceğini düşündüğümüz, İngiliz Parlementosu’nun Kültür, medya ve spor Komitesi’nin hazırladığı raporu okumak için tıklayınız. 

 

money-and-soccer

“Money scorring goals”, Gerçekten de “Para Gol Kaydedebiliyor mu? “

Euro 2012’nin olası ekonomik etkilerini
okumak için tıklayınız. 



FFP

Futbolda Finansal Sürdürülebilirlik Kapsamında ''Finansal Fair Play Başa Baş Kuralı ve Beşiktaş Futbol Kulübü Üzerinde Bir Uygulama 
Hüseyin AKTAŞ/Salih MUTLU,

okumak için tıklayınız.